İşin aslına bakarsanız kötü futbolcu değil. Her iki ayağını çok iyi kullanabiliyor. Oyunun yönünü değiştirebilecek özellikleri de var. İsterse isabetli şut atabiliyor ve yine isterse mükemmel asistler yapabiliyor. Ancak o tam bir konu mankeni gibi davranıyor. Beşiktaş'a geldiği günden bu yana keyif alarak futbol oynadığı tek bir maçını görmedim. Hiçbir maçta sahadaki belli bir coğrafyanın dışına çıkmadı. Futbolu hep orta yuvarlak ve çevresinde oynadı. Biraz ileri gidip forvete yardım etmeyi ya da geriye doğru hamle yapıp, savunmasına katkı yapmayı eziyet olarak gören bir oyuncu.
Memnuniyet duydu! Geçen sezon ilk resmi golünü attığı Diyarbakır'daki kupa maçından sonra coşkusuz bir şekilde "Devamını getirebilirim" dedi. Gerçekten de sonrasında birkaç gol atmayı başardı. Galiba bu işin çok eziyet gerektirdiğini anladı ki ondan da vazgeçti. Bu sezon Kadıköy'deki Fenerbahçe maçının 41'inci dakikasında kırmızı kart görüp, takımını 10 kişi bıraktıktan sonra saha dışına giderken en ufak bir tepki göstermedi. Görüntülerine bakınca oyundan alınmaktan memnuniyet duyduğunu düşünmek yanlış olmaz. Bu ülkeye yüzlerce yabancı futbolcu geldi. Ben onun kadar vurdumduymaz bir başka yabancı görmedim.
Denizli kapıyı gösterir Biliyorsunuz; mösyö Cisse geçen sezonun devre arasında olduğu gibi bu sezonun tatil döneminden de zamanında dönmedi. Çalışmaların ne zaman başlayacağını herkes gibi o da biliyordu. Duyduk ki beyefendi Paris tatilini 5 Ocak'a kadar uzatmış. Galiba o tarihte gelip, ertesi gün Gaziantep Belediye ile yapılacak kupa maçında oynayacağını sanıyor. Benim tanıdığım Mustafa Denizli, gelir gelmez ona kapıyı gösterecektir. Şimdiye kadar yıldızlaştığı tek bir maç olmadı. Kurtarıcı rolüne soyunduğu bir tek 90 dakika görmedik. Hiçbir maçta 2'nci vitesin üzerine çıkmayı denemedi. Galiba onun için en büyük mutluluk futbolu bırakmak olacak ve Cisse olayı Beşiktaş'ın transfer fiyaskolarının bir belgesi olarak tarihteki yerini alacak.