Galatasaray ile Gençlerbirliği'nin genel maçları inanılmaz mücadeleli geçer. Tıpkı derbiler gibi bu karşılaşmaların da sonucunu tahmin etmek zordur. Ama ilk yarıda tamamen sahasından çıkmayan geriye yaslanan bir Gençlerbirliği ile sıkı hücumlar yapan G.Saray mücadelesi izledik. Sarı-kırmızılı ekip zorunlu olarak beklediğimiz şablonda çıktı. Şu bir gerçek, bu takımın bir tek vazgeçilmezi var o da Keita... Rijkaard, Keita ile ilgili cezasını kısa tutsaydı. G.Saray bugünkü konumundan en az 4 puan daha önde olurdu. G.Saray dün gece sağ kanattan Keita ile yaptığı her saldırıda rakip defansı dağıttı. Ama ne hikmetse futbolcular Keita ile oynamaktan yana ısrarlı değiller. İlk 45'te Keita ile 4 atak yapıldı o kadar. Birinde de zaten Kewell'ın ofsayt golü vardı. Diğerleri de gol kadar tehlikeliydi inanın. Zaten Arda'nın golünde de eğer el varsa hakem Müftüoğlu'nun sarı kartı nerde diye sormak lazım. Aynı Müftüoğlu'nun Bilal'in Keita'nın dizine daldığı pozisyonu da sadece sarı kartla geçiştirmesine şaşmamak da elde değil.
Altın değerinde zafer G.Saray'ın ikinci yarının ilk periyoduna inanılmaz kötü başladı. G.Saray'daki bu durgunluğu hisseden G.Birliği 15-20 dakika içinde inanılmaz pozisyonlar buldu. Orhan Şam'ın topu direkten döndü, hemen ardından Kahe, Franco ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topa inanılmaz kötü vurdu. Yani rakip bir anda 3-0 öne geçebilirdi. Ama gol gelmedi. 'Atamayana atarlar' kuralı işte burada devreye girdi. Bir pozisyonda Elano hızlı düşünüp topu hızlı Keita'ya aktarınca Kewell'a dokunmak kaldı. Pozisyon ve gol hazırlanış anlamında şıktı. Bu maç Galatasaray'ın kendisini bulma adına önemli bir maçtı. Beşiktaş ve Kayserispor'un üç kayıp puan yaşadığı haftada kazanılan üç puan bence altın değerindeydi.