Gelişmesini tamamlamış ülkeler, demokrasiyi içselleştirmiş toplumlar ve kurumsallaşmış kulüpler bile zaman zaman lidere muhtaç kalırlar. Ama bizim gibi gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde neredeyse zorunluluktur önderlik ve vizyon sahibi liderler. Sırf bu nedenle bizim başarı ve başarısızlıklarımızın hemen çoğunun altındaki imza neresinden baksanız liderlik yapanlara aittir bildiğiniz gibi. Bunun en çarpıcı örneği de bu sezonki Fenerbahçe ile Beşiktaş'ın performanslarındaki inanılmaz görüntüdür. Daha 6. haftada takımı liderin 12 puan gerisinde kaldığı için tüm kesimlerce Denizli'nin ipi çekilmişti. En önemlisi de o muhteşem Çarşı, hocaya ve takıma sırtını dönmüş, kimi yöneticiler "İstifa" mesajlarını piyasaya sürmüştü. Ama sayın Denizli o dönemde bile şampiyonluktan söz ediyor, kadrosuna güvenini dillendiriyordu. Yani kendisine ve oyuncularına, oyuncuları da ona güveniyor ve inanıyorlardı.
Asıl sorumlu Daum'dur Durum ortada. Doğru bir liderlik, onca sorunun üstesinden gelmeye yetti. Oysa bütün bunlar yaşanırken, hiç de iyi futbol oynamadığı halde, Fenerbahçeliler takımına ve Daum'a toz kondurmuyor, her stat ve koşulda sahiplenmenin saygı duyulacak örneğini sergiliyordu. Ama ne hikmetse Diyarbakır'dan başlayarak her deplasman öncesi "Çok zor maç" diyerek güne başladı Alman teknik direktör. Yetmedi, kimi futbolcularının yetersizliğini basının önünde dillendirdi. O da yetmedi, Özer, Bekir, Uğur ve Ali Bilgin gibi kimi futbolcularını yok sayarak takım ruhunu ve rekabeti dolaylı şekilde baltaladı. Her şeye rağmen hâlâ Fenerbahçe'nin şampiyonluğun en büyük adayı olduğuna da inanıyorum. Ancak kulübün gücü, taraftarın tutkusu ve desteği, kadronun kalitesi, Daum'un kariyeri ile Fenerbahçe'nin performansı ve oynadığı futbol arasında bir çelişki var gördüğünüz gibi. Bunun sorumlusu da elindeki kadronun derinliğinden yeterince yararlanmayan Daum'dur.