Her yetişkinin davranışları, değer yargıları ta çocukluğunda gördükleri, yaşadıklarıyla biçim kazanıyor. Dolayısıyla yazgısı içinde büyüdüğü aile ve toplumun, aldığı eğitimin niteliğine göre şekilleniyor. Peki, bu denli uzun süre iradesi dışındaki kurgulara maruz kalan bir insanın, bu kadar garabeti çağrıştıran ortam, eğitim ve geleneğin tuzaklarından kurtulmasını, çağdaş vatandaş gibi davranmasını beklemek haksızlık değil mi? Neresinden bakarsak bakalım, "yazık" edilmiş bir ülkeyiz. Bir 2. Dünya Savaşı'nda yerle bir olmuş Almanya ile Japonya'nın bugünkü düzeylerine, bir de bize bakın. Bir Avrupa'da yaşayan 3 milyon Türk'ün, bir de 70 milyonluk Türkiye'nin yetiştirdiği futbolculara bakın. Kısacası biz, potansiyelimizi ortaya çıkaracak sistem ve yöneticilerden yoksunuz. Bu yüzden de yıllanmış talihsizliğimize isyan eden bir belirti gördüğümüz zaman her türlü aidiyetimizden sıyrılmak, 'Sebep'lere sığınmamak zorundayız.
Yıldırım'ı örnek alın Bundan 10 yıl önce biri size Şükrü Saracoğlu Stadı'nın bu günkü halinden veya Carlos, Ortega, Anelka ve Alex'in Fenerbahçe'ye geleceklerinden söz etse gülerdiniz, değil mi? Ama Aziz Bey'in mevcut potansiyeli harekete geçirmesi yetti de arttı bile. Rakipleri stat ve vergi affı için nöbet tutarken, devletten tek kuruş almadan Avrupai bir stat, dünya yıldızlarına Fenerbahçe forması giydirmek, amatör şubelerde ve kolejde madalya getiren sporcular yetiştirmek... Bu bir devrimdir. Geleceğimiz adına desteklenmeli, örnek alınmalıdır. Hele basketbol maçlarında bile gerçek sporseveri taciz eden, emniyetin yıllardır baş edemediği holiganları da kendi eliyle yetkililere teslim etmişken. Galatasaray ve Beşiktaş'ın potansiyelinin yetersizliğini iddia edemeyiz, çünkü Süleyman Seba'nın başarıları ortada. Demek ki sorun doğru önderlik sorunudur. İşte sırf bu yüzden de Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'ye ülke adına saygı duymalı, paçasından çekmemeli, aksine kadınların da erkekleştiği bu süreçte Adnan Polat dahil herkes Aziz Yıldırım ile işbirliği yapmalıdır.