Bir maç başlamadan biter mi, bizimki bitti! Bosna kazandı, biz oynamadan kaybettik!. Şaka gibi ama gerçek. Bir kez yenip rövanşta ise berabere kaldığımız Bosna'ya normal şartlarda üç puan fark atmamız gerekirken çuvalla fark yedik. Grup kuraları çekildiğinde Terim dahil, aklı meşin topa eren herkes "Bosna Hersek grubun bombasıdır" diyordu. Kendi ellerimizle pimini çektik ve bomba patladı. Helal olsan Bosna'ya. Bizim deplasmanda berabere kaldığımız Estonya'yı iki maçta gole boğdular, Belçika'yı da ezip geçtiler. Analarının ak sütü gibi helaldir bu başarı, bundan sonra da yolları açık olsun. Maç öncesi Estonya'dan gelen haberle moralman çöken milliler kırık, dökük duygularla çıktı Belçika önüne. Advocaat'a "Hoş geldin" partisi vermek isteyen Belçika için bulunmaz bir fırsattı bu manzara. Mpenza'nın 8. dakikada gelen golüne "Ofsayt" diye itiraz eden oyuncularımız "Bu maçı taşıyacak halimiz yok" der gibiydiler..
Boşa kürek çekmek 'Servet şöyle, Tuncay böyle, Volkan öyle, Nihat falanca, Ayhan filanca' demenin bir anlamı yok bu saatten sonra. Bu atmosferde kimseden iyi futbol bekleyemezdik. Öylesine bir maç oynadık işte. Geriye dönüp Terim'in hatalarını saymak da boşa kürek çekmek olur. Gruptaki ilk maçtan itibaren hem oyuncu seçimlerinde, hem de taktiksel anlamda büyük hatalar yaptı Terim. Bununla birlikte başka bir boyutu daha var bu hezimetin. Avrupa üçüncülüğü ağır geldi bize... Tıpkı Dünya üçüncülüğünün ağır gelmesi gibi. 2002'den sonra Letonya'ya Portekiz bileti hediye etmiştik, 2008'den sonra da Bosna'ya Güney Afrika biletini altın tepside sunduk. Şimdi elimizde ağır bir fatura var! Bir babayiğit çıkıp "Bu fatura bana ait hadi bana eyvallah" der mi? Hiç sanmam!. Faturayı milletçe ödedik, hepsi bu.