Bir ilk yarı ki, Panathinaikos adına evlere şenlikti. Bu takıma 45 dakikada tek gol gerçekten az oldu. Karşı karşıya pozisyonları değerlendirebilse Galatasaray ilk yarıyı 3 gol farkla tamamlayabilirdi. Bu kadar kötü bir rakibi kimse beklemiyordu ama gerçekten de özellikle az ve ayağa paslarla çıkan Galatasaray'ın rakibin sahasına çok çabuk girmesini de gözardı etmemek lazım. Rijkaard ve ekibi rakibi iyi analiz etmiş. Panathinaikos savunmasının arasına atılan her topta tehlike yaratıldı. Bu tabii ki kendi kendine olmadı, çalışılmıştı. Aynı şekilde serbest vuruşlardaki varyasyonlar da önemli çalışmaların sonucu. Topal ve Sarp'ın savunma göbeğine çok yakın oynmaları savunmanın da geriye yaslanmış vaziyette kalması 2-0'dan sonra 55. dakikadan itibaren kalesinde önemli pozisyonlar yaşadı.
Yolun yarısı geçildi Panathinaikos savunması ilk goldeki asistten sonra bir de gol atınca her şey iyice lehimize döndü. Top da Panathinaikos'u sevmedi. Kritik anlarda hep top lehimize sonuç verdi. Yunan takımı gününde değildi. 60'ta Elano'nun çıkması ve yerini Arda'ya bırakması çok doğru bir tespitti. 6 maçlık grup serüvenine en dişli rakibinizi kendi sahasında rahatça yenip 3 puan ve iyi averajla başlamak yolun yarsını geçmek demektir. Avrupa'da ne olursa olsun, Panathinaikos gibi bir takıma karşı alınan sonuç çok önemli bir marketing aracı ve özellikle genç oyuncular için özgüven kaynağıdır. Negatif olan tek olay, Emre Güngör'ün klasik, kimsenin anlayamadığı sürpriz olmaktan çıkan sakatlıklarına bir yenisini eklemesi oldu. Yine 4 stoperden 3'ü sakat, Balta hazır kuvvet... Ne diyelim. Bu galibiyet ve büyük takım gibi oynamanın sonucunda sadece "helal olsun" ve "devamı gelsin" diyelim. Cimbom yine taraftarını sevindirdi.