Kazım'ın yeteneği tartışılamaz bir gerçektir. Ama yeteneği ile performansı arasındaki çelişki de gerçeğin daniskasıdır. Bu çelişkinin tek nedeni ise Kazım'ın profesyonelliği teğet geçen ve F.Bahçe'nin büyüklüğüyle bağdaşmayan anlayışıdır. Öyle ki her iki hareketinden biri takımının ahengini, direncini ve amacını sabote ediyor. Bu da performansını olumsuz yönde etkiliyor sarı-lacivertlilerin. F.Bahçe'yi olumsuz yönde etkileyen bir başka faktörün Emre'nin yokluğu olduğu da net şekilde ortaya çıktı. Sırf bu eksiklikten ötürü, rakibin defanstan çıkışlarında şok presle top çalınamadı, bloklar arasındaki bağlantı yeterince sağlanamadı. Dolayısıyla (Emre'nin yokluğunda) yediği baskıdan kurtulmak için gerekli yardımı göremeyen Alex, ilk yarının büyük bölümünde takımının organize olmasına yeterince katkı sağlayamadı. Bu da alınması gereken önemli derstir Emre adına.
Topuz'u yadırgıyorum Aslında Selçuk, Deivid, Özer, Santos ve daha nice önemli futbolcunun ilk onbire girmekte zorlandığı F.Bahçe'de Emre'nin yokluğu bu denli sorunlara yol açmamalı denebilir belki. Ama uyum sürecinin sürmesi, sakatlık ve yorgunluk gibi faktörler insafa çağırıyor insanı. Ve gene de Özer'in, özellikle Topuz'un kalitelerine yakışır şekilde şu ana kadar sahne almamış olmasını yadırgadığımı da belirtmeliyim. Açıkçası takımın, kalitesiyle orantılı gibi konularda alması hayli yol var Daum ve öğrencileri için, dün akşam da görüldüğü şekilde. Zaten, kalite ve kapasitesiyle orantılı seviyeye çıktığı an ne 67. dakikada auta çıkan topa köşe vuruşu veren Deniz Çoban örneğindeki yanlış hakem yorumları, ne de Kazım'ın sabote edici tavırları sarı-lacivertlilerin keyif yaşatmasına engel olamaz. Şüphesiz, F.Bahçe adına en sevindirici gelişme ise geçen sezon azaba dönüşen deplasmanlarda, bu sezon yaşanan özgüvendir. Yani artık Bursa gibi ürkütücü deplasmanlarda bile ürkmüyor, galibiyete oynuyor F.Bahçe.