Kafam karışık, yorgun ve üzgünüm. Önceki gece sahura hazırlanırken sevgili Cenk Atılgan kardeşimin İlker ağabeyin durumu ağırlaştı şeklindeki mesajını aldım. O dakikadan itibaren başımdaki ağrı geçmek bilmedi. O nedenle önce tüm futbolseverlerin kalbine seslenmek istiyorum. İlker ağabeyin durumu bu kez ağır. Yürekten edilecek dualara çok ihtiyacı var. Lütfen onun için hep birlikte dua edelim. Kusuruma bakmayın. Bir can dost, ölüm-kalım çizgisinde gidip gelirken, dua çağrısından maç yorumuna geçmeyi kolaylaştırcak cümleler bilmiyorum. Anlayışınıza sığınarak daldan dala atlayıp Milli Takım'ın oynayacağı hayati maçla ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Önce şunu belirtmeliyim ki, Estonya maçını, çarşamba için ölçü kabul etmiyorum. Cumartesi kafamız karma karışıktı ve maç başlarken 7 puan gerideydik (!) Şimdi kafamız net ve rakibimiz karşımızda. Gözümüz de, kulağımız da aynı yerde olacak. Bu çok önemli.
Arda'ya çok güveniyorum Bosna'ya bir puan yetiyor. Onlar için avantaj olabilir mi? Olabilir ama rehavet yaratma riski de var. Bu nedenle kazanmaya oynamalarını bekliyorum. Rakibin kadrosunda Edin Dzeko gibi Bundesliga'da 26 gol atmış bir forvetin olması bizi korkutmalı mı? Olmasaydı, daha iyi olurdu! Korkmalı mıyız? Asla! Rakibin her silahına çözüm üretebilecek bir kadromuz var. Terim'in tecrübesi bu maçın şifrelerini çözmeye yeter de artar bile. İyi de ne diyorsun söyle, bu maç ne olur? Skoru bilemem, falcı değilim. Kimse de bilemez. İyi oynayıp, çok pozisyon üreteceğiz, buna çok inanıyorum. Ötesi biraz da şans. Biz vururuz direkten döner, onlar vurur dönmez, kim bilebilir ki. Şans ya da şanssızlık da önemlidir futbolda, bunu unutmayalım. Özetle; Milli Takım'a çok güveniyorum. Bu güveni de bana en başta Arda veriyor. Böyle bir yıldızımız varken, yarı yolda kalırsak yazık olur. Çok yazık olur.