Fenerbahçe'nin zorlanacağını, Diyarbakırspor'un öyle kolay bir lokma olmayacağını sezmiş ve söylemiştim dünkü yazımda. Ama MHK'nin prensleri arasında yer alan bir hakemin korkaklığı, kararsızlığı ve basiretsizliğiyle sahadaki 22 futbolcuyu gererek, otoritesine saygısızlığı teşvik edip maçın zorluk katsayısını yükselteceğini akıl etmemiştim doğrusu. Çakmak, gözlük, domates, taş, pet şişe ne varsa sahaya yağıyor. Sarı-lacivertli futbolcular 'agresif oyun' adı altında tekmeleniyor, rakip kaleye her yönelişinde Emre, Güiza, Dos Santos, Gökhan ve Semih oyun kuralları dışında yere indiriliyor, aralıksız devam eden tacizin süreklilik kazanmasına Emre ile arkadaşları (haklı olarak) isyan edince de hakemden azar işitiyor, kart görüyorlar. Yani Suat Arslanboğa, Denizli'deki Selçuk Dereli'nin 2009'daki rolünü oynadı dün adeta.
Tahriklere kapılmadılar Şimdi, maçtan çok savaşı andıran ve hakemden çok ev sahibi takımın vasisini çağrıştıran bir hakem söz konusuyken, ya da seyircinin küfür ve tacizi, rakip futbolcunun kuralları zorlayan oyunu ve hakemin de olup biteni izlemesiyle 'buradan çıkamazsınız' mesajı verdiği bir sahada, Fenerbahçeli futbolcuları nasıl tartıya vuracağız nesnel olarak, söyler misiniz Tanrı aşkına? İşte bu koşullar altında dahi profesyonelce davranıp, yoğun tahrik karşısında kendilerini kaybetmedi, oyundan düşmedi ve 1-0 yenik oldukları halde maçı kazanmaya çalıştı sarılacivertli futbolcular. Gerçeği söylemek gerekirse bu maçın, bu koşullar altında kazanılmasında teknik heyet ve futbolcuların tamamının payı vardı. Ama özellikle ilk yarıdaki çok yönlü olumsuzluğun aşılmasında başrolü Emre ile Gökhan'ın iradesi oynadı. Eh, 'Ben söylemiştim' demek en doğal hakkım herhalde. Zorlanır, ama üç puanı alır ve gelir demiştim, dünkü yazımda çünkü.