Yönetici sıfatıyla Lukovcan'ı kovalamıştı Aziz Yılmaz. Rüştü, bazı taraftarların linç girişimiyle karşılaşmıştı. İsviçre Milli Takımı'nın, bazı futbolcularımızın elinden nasıl kurtulduğunu zaten biliyorsunuz. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor başta olmak üzere çoğu kulübümüzün futbolcu ve teknik direktörleriyle maddi konularda UEFA'lık olduğunu da hatırlıyorsunuz. Daha acısı, İdil Biret'in Topkapı Sarayı'ndaki konseri "Kutsal mekanda şarap içiliyor" safsatasıyla baskına uğradı. İşin içine burada anmadığımız başka sosyal ve kültürel olumsuzluklar da girince, Türkiye'nin özellikle Avrupa'daki o itici imajının nasıl ürkütücü bir fotoğrafa dönüştüğü kendiliğinden ortaya çıkıyor herhalde. Ancak unutmayalım ki, bir profesyonel de olsa, sonuçta insandır futbolcu dediğimiz. Dolayısıyla da düşünceleri, duyumları, duyguları, kaygıları ve değer yargıları vardır. Bu realiteyle olguya yaklaştığımızda, Poulsen'in Fenerbahçe'ye gelmeye bu kadar gönülsüz davranmasını "Fenerbahçe'yi küçük görüyor" şeklinde değerlendirilmesi, sığ bir yaklaşımdan öteye geçemiyor.
En az günah Fener'in Çünkü Fenerbahçe sadece bir kulüp değil, aynı zamanda yeni bir ülke, değişik bir kültür ve ortam demektir her yabancı futbolcu için. Bir diğer söylemle, bir yabancı futbolcu yurt dışına çıkarken sadece bir kulübe değil, bir o kadar da yeni bir kültür ve sosyal ortamın içine girmeyi kabulleniyor demektir. Bu durumda Poulsen'in tavrı gayet insanidir ve bunun Fenerbahçe'yle de ilgisi yoktur. Zira sarı-lacivertli kulübümüz birçok yönden Türkiye'nin ortalama standardının üstünde bir kaliteye sahiptir, hatta ülkeyle kıyaslandığında çok medeni durmaktadır. Kaldı ki Türkiye'nin (bilinen çağdışı davranış ve değer yargıları sonucunda) dışarıda yarattığı imaj konusunda en az günaha sahip olan kurumlarımızın başında gelmektedir Fenerbahçe, son yıllardaki dönüşüm, değişim ve gelişimiyle. Zaten, Türkiye adını duyunca (biraz da haksız yere) iki kere düşünen bunca yabancı varken Ortega, Anelka, Alex, Roberto Carlos ve daha nice değerli futbolcu ve teknik direktörün Fenerbahçe'ye gelmesi de bunu kanıtıdır.