Kimse kusura bakmasın, ama sezonun önemli bölümünde (kadrosunda sakat ve cezalılar varken bile) Önder ve Deniz gibi futbolculardan yararlanmayan, onlara güvenmeyen bir hocanın kartvizitinde ne yazarsa yazsın, benden zerre saygı göremez. Sanırım, sezon boyu (sakatlıklara yol açan antrenman yöntemi, oyuncu tercihleri ve maç taktiğine ağızları açık şekilde) hocalarının aczine döne döne tanıklık yapmış sarı-lacivertli futbolcular da büyük olasılıkla benimki kadar saygı duyuyorlardır Aragones'e... Söylemeye gerek yok ki, sevginin ve özellikle de saygının olmadığı hiçbir ortam ve ailede huzur ve başarı da olmaz. 'Bir erkeği rezil de vezir de eden kadındır' diye bir söz var ya...
Aragones kâbusu bitmezdi Aynı ilişki teknik direktör-futbolcu için de geçerli. Beşiktaş'ın 71 bir puanla şampiyon olduğu Süper Lig'de ikinci olup Şampiyonlar Ligi biletini bile alamadıysa Fenerbahçe, bunun ana nedeni İspanyol teknik direktörün mantalitesi ve tercihleriyle, Türkiye'nin şu en kaliteli kadrosunu 'hadım' hale getirmesidir. Güiza'nın asistine, Alex'in goldeki "hızırvari" liğine, aylarca yok sayılan Yasin ve Ali Bilgin'in profesyonelliklerine değinmek bile gelmiyor içimden. Dolayısıyla heyecanın böylesini yaşatan bir sezonun bitiminde 'çok şükür' demek geliyor içimden. Çünkü, başka türlü bitmezdi Aragones kâbusu, Fenerbahçe için.