Fenerbahçe'nin özellikle maçın ilk 30 dakikasında gerçekleştirdiği pas trafiğini görmenizi isterdim. Tabii, bu periyotta yakaladığı gol pozisyonlarını ve rakip kaleye çektiği şutları da. Yani, eğer oyunun bu bölümünde Antalyaspor'un yerinde faulleri olmasa ve en önemlisi final anlarında Deivid takımdaşlık ruhuyla davranıp, şut atmayı abartmasa veya başta Güiza olmak üzere müsait durumdaki arkadaşlarını görse, daha ilk yarıda maç kopardı herhalde. Aslında hedeflerinden erken uzaklaşmış takımların kapasitelerine ulaşması hayli zordur. Hele mayıs ayının bir 'Akdeniz akşamı'nda bu zorluk derecesi ikiye katlanmışken. Ama, gene de sarı-lacivertlilerin dün akşam da dahil, kalitesini konuşturamamasının ana nedenlerini başka faktörlerde aramamız gerekiyor. Muhafazakarlığı anlarım. Ama hayata, gerçeğe sırtını dönen, en insani olanı bile yok sayarak gönül bağını koparan, işi hoyratlığa ve dayatmaya vardıran aşırı tutuculuktan ürkmüşümdür hep. İşte tam da bunu yaptı Aragones. Hoşgörüyü ne denli abartırsam abartayım statikliğin bu kadarını anlayamıyorum.
Yine yanlış tercihler Sahi, 70'ini aşmış ve bu işten futbolcu ve teknik direktör olarak bunca yıl ekmek yemiş bir adam elindeki kadronun ve rakibinin özelliklerinden nasıl bu denli hebersiz olur veya benzer hataları nasıl bunca uzun zamana yayar. Mesela dün akşam oyundan en son alınması gereken Güiza'yı çıkarıyorsa, zorunluluk yokken Avrupa çapındaki sağ beklerden Gökhan Gönül'ü stoperde oynatıyorsa, Deniz dururken, Josico'yu tercih ediyorsa, şu maçta bile Güiza-Semih ikilisini birlikte kullanmıyorsa, futbolcu nasıl inansın hocanın böylesine? İşte, hikayesi budur bu sezonki düş kırıklığının. Kaliteli bir kadro Aragones tarafından resmen kırılmış vazo haline getirildi.