Türk futbolu ve sorunlarını ülkenin ekonomisinden, kültüründen ve sosyolojisinden soyutlayarak ele almak soruna köklü çözüm getirmez. Dolayısıyla futbolcularımızın tavır, anlayış ve tepkilerinin de benzer bir yaklaşımla ele alınıp değerlendirilmesinden yanayım. Elbette ki Sabri'nin, (Bir Güney Amerikalı olarak az çok bize benzeyen) Lugano'nun, Arda'nın, Semih'in iki Emre'nin tutum ve tavırlarının bağışlanacak yanı yoktur. Hele de milyonlarca insanın geçim sıkıntısı çektiği bir ülkede milyon dolarlarla oynayan ve çocuklara idol olmuş bu tür futbolcuların çok daha sorumlu davranması gerekir. Ancak bu futbolcuların aldığı bir eğitim, örnek aldıkları insanlar var. Bugüne kadar taraftar, yönetici hatta teknik direktörlerce alkışlanagelmiş tavır ve tutumları var. Parmağını, kolunu kullananlar oldu. Rakibi töhmet altında bırakarak, hakemi aldatıp penaltı alan onlarca futbolcu oldu. Ve bu haksız puanları alkışlayan milyonları da anımsarsınız.
Kökten çözüm gerekli Kaldı ki bu oyuncuların büyük bölümü alt gelir grubuna ait ailelerden geliyorlar. Altyapıları güdük, eğitimleri yetersiz, kişilik gelişmesi bilimsel açıdan desteklenmemiştir. Dahası futbola ve bir maça doğası dışında şeyler yükleyen de biziz. "Kazan da nasıl kazanırsan kazan" mantığını kutsayan da... O halde tanıyı doğru koymak ve sorumluluğu paylaşmak lazım. Çifte standarttan hızla uzaklaşmalıyız. Hiç şüphe yok ki 12 Nisan Pazar akşamı Ali Sami Yen'deki o utanılacak görüntüyü bize izleten herkes en ağır şekilde cezalandırılmalı, ibret olacak faturalar ödemelidir. Sorunu kökten çözmek istiyorsak futbolu gerçekten bir spor olarak algılayıp yorumlayacaksak, yönetici, teknik direktör, medya, taraftar yani tüm kesimler üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundayız. Belli bir sürecin, toplumsal ortamın ve kültürün ortaya çıkardığı bir çirkinliğin tek sorumlusu olarak belli kişileri göstermek sorunu gizlemekten öteye geçmez. Bu nedenle de bu olaydan gereken dersleri tüm kesimler olarak çıkarıp olaya bilimsel açıdan yaklaşmalıyız.