Maddi ve manevi gücün, benzersiz özveriye sahip taraftarın ve kaliteli kadronun böylesine sahip Fenerbahçe, şampiyonluğa oynayan takımlarımız arasında şansı en az olan durumda, 24. hafta geride kalırken. Oysa bu denli önemli avantajlara sahipken ve şampiyonluktaki rakipleri de Mehter Marşı'nı anımsatan bir performansı aşamıyorken, şimdiye şampiyonluğu garanti etmesi gerekirdi sarı-lacivertlilerin. O halde, bu fotoğrafı ortaya çıkaran ana neden nedir? Hiç şüphe yok ki Aragones'in mantalitesi, tercihleri ve vizyonudur. Geldiğinden beri kadroyu kullanmak, rakip ve maça göre onbir belirlemek, futbolcularından kapasiteleriyle orantılı verim almak da dahil, insanı hayretler içinde bırakan bir liderlik sergilemiştir. İlk yarıda Kocaelispor, ikinci yarıda Belediyespor, Kayserispor ve nihayet son Kocaelispor maçı da dahil onlarca maçta daha 60. dakika bitmeden defalarca üç oyuncu değişikliği yapması ise en hafif deyimiyle sorumsuzluktur. Mesela, son maçta bu kronik hatayı yapmasa ve sakatlanmış Alex'in yerine sağlam bir oyuncu oyuna girebilse belki de 1-0'lık skorla maçı tamamlayacaktı Fenerbahçe.
Hâlâ takımını tanıyamadı İspanyol teknik direktörün en garipsediğim tavırlarından biri de oyuncularının özelliklerini bunca süre içinde tanıyamamasıdır. Briç de dahil, takım oyunlarında partnerlerin uyumu başarının yakalanmasında önemli bir rol oynadığı halde, gerçeğe sırtını dönüyor Dede. Mesela, Kazım'la oynadığı maçların büyük bölümünde kapasitesine ulaşamamıştır Gökhan Gönül. Bu gerçeğe rağmen Deivid'in yokluğunda Gökhan Emreciksin'i kenarda oturtup, profesyonel mantaliteden uzak Kazım'da ısrar etmek olacak şey midir? Eh, bir teknik direktör elindeki kadronun güvenini kazanmaz, futbolcularının tamamını hazır hale getirmez ve grup elemanlarının özgüven kazanmasında da sorumluluğunun gereğini yapmazsa, rakiplerin bonkörlüğü bile işe yaramıyor ne yazık ki. Sakın kimse tüm sorumluluğu futbolculara yıkma haksızlığı yapmasın. Bir takımın performansında teknik direktörün ne kadar önemli olduğunun en taze örneği Kocaelispor'dur.