Daum'un ikinci kez Fenerbahçe'nin başına gelmesine olumsuz tepkiler var. Yeni koşul ve ortamı, ülke gerçeğini, ortalama bireyin düzeyini değerlendirmeyi kenara koyan, standartan yoksun, önyargıyla şekillenmiş büyük bölümü, yazık ki. Mesela, Alman teknik direktörün (bedelini ödediği) uyuşturucu kullanmasını hatırlatanlar, dopingden, şikeden sabıkalı kimi futbolcu, kulüp ve yöneticiler konusunda aynı hassasiyeti sergilemiyorlar. "Kovuldu" veya "Bıraktı" deniliyor Daum için. Oysa Denizli'de kaybedilen o şampiyonluk sadece futbolun genel kuralları, kaybetmenin doğasıyla izah edilemez. Buna Daum'un o dönemde yaşadığı travma ve sağlık sorunu ile Aziz Yıldırım'ın tipik tavrı olan fevriliği de eklenince, o şok göğüslenemedi. Bu ayrıntıyı görmezden gelenler, İkinci Daum Dönemi'ni başlatan Aziz Yıldırım'ı devrimden vazgeçmekle itham ediyorlar. İşin garibi kimi arkadaşlar bu eleştirilerini diyalektikten yola çıkarak yapıyorlar. Tabii, doğal olarak insan iradesini mutlaklaştırıyorlar. Evden çıkan gelinin... Zira bir kişi ne kadar devrimci olursa olsun, onun iradesi tek başına devrimi gerçekleştiremez. Aksi olsa, yani bireyin iradesi tek başına belirleyici olsa, milyarlarca insan kapitalizmin elinde böcekleşmez, en önemlisi bunca haksız ve kirli savaş yaşanmazdı. Yani, devrim kitlelerin eseridir. Bunun en tipik kanıtı futbol takımı geçen sezon düş kırıklığı yarattı diye, amatör şubelerde ve tesisleşmede inanılmaz işler yapan Aziz Yıldırım'a "Misyonun bitti" diyen onca basın mensubu ve binlerce Fenerbahçeli taraftardır. Hem unutmayalım, federasyon başkanının "UEFA kriterlerini uygularsak 6-7 takımın Süper Lig'den düşmesi gerekir" dediği bir ülkede yaşıyoruz. "Evden çıkan gelinin topuklarına bakılmaz" diyenlere ise şunu hatırlatalım: "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"dan farkı yok bu sözün. Kaldı ki, yaşanarak kazanılıyor tecrübe ve sağlık sorunu olan her insan 'yarım insan' demektir. Oysa Aziz Yıldırım, o yıllarla kıyaslanmayacak denli tecrübeler edindi, Daum da o travmayı atlattı.