Kasımpaşa-Karşıya maçı dönüşünde, Karşıyakalı taraftarları taşıyan otobüsten atılan bira şişesi bir can aldı. Atılan şişeye çarpmamak için kullandığı motosikletin direksiyonunu kıran eczacı kalfası Ramazan Aydın, kamyonun altında kaldı. Katil de otobüsün içinde. O çocuğun ölümü, nasıl da sıradan bir haberdir gazetelerde. Can almaya meyilli olanlar için, nasıl da kolay bir eylemdir, otobüsten atılan bira şişesi. Taraftar topluluklarının içinden biri çıkmaz mı, "Oğlum atma o şişeyi, birinin canı yanar" diye. Bir ricadır insanlık adına. Nefret bataklığına saplanan bir ülkede, taraftarlığın töresidir, insanları öldüresiye dövmek. Ya da birilerini öldürmek isteği. Futbol ve katliam birbirine hiç yakışmıyor ama yakıştıran var. Peki, katili teşhis edip, yargı önüne çıkaracak yürek, koca otobüste kaç kişide var? Sadece Karşıyaka değil, böyle taraftarlık her takımda mevcuttur. Üç büyüklerde, diğerlerinde... Her takım delikanlılıkta eline su döktürmez! O yüzden kanla yıkarlar ellerini... Üzerinden bir hafta geçti. Ölen insanı düşünen var mı? Bir insanın anne karnında gelişmesinden doğumuna ve akıl çağına ulaşmasına kadar en az 20 yıl gerekiyor. Onun yapısını anlayabilmek için 30 asra ihtiyaç var. Ruhla ilgili gerçeklerini öğrenebilmek için neredeyse sonsuzluğa uzanmak zorundayız. Oysa onu öldürmek için bir bira şişesi yetiyor. Şimdi ölen insanın ailesini kim düşünür? Taraftarlar mı? O motosiklete sahip olmak, şampiyon olma düşlerinden bin kere daha fazla emek gerektirmiştir de, kim fark eder? Yöneticiler mi, yoksa meseleyi geçiştiren gazeteciler mi? Alt tarafı bira şişesi. Üst tarafı ölüm. Bir bira şişesinden daha gerçekçi, ne anlatabilir bu ölümü? Kayıtlara kaza diye geçer belki, bal gibi cinayettir. Katil de bir otobüsün içindedir. Bilinmelidir ki, o kalfacı çocuğun annesinden yayılan ahlar... O otobüsün içindeki insanların kulaklarında çınlayacaktır... Mahşere kadar!