İşte böyle... Mücadele, top çalma, sertlik -bazen sınırları zorlasa da- tribün müdahalesi, iyi şut... İyi mücadele olacak demiştim. Oldu da... Sıkı kapıştı iki ekibin topçuları. Turuncular, en önemli silahlarını, Lincoln'ü kenarda tutarak başladılar maça... Kewell sakat çıkmıştı Avrupa'daki maçtan. 80'e doğru Baros alındı oyundan. Belki de en lüzumsuz hamlesiydi Bülent Korkmaz'ın. O ana kadar alan daraltarak ve kendi ceza sahası ile orta saha arasına sıkıştırdığı rakibinin serbest top oynamasını engellemek bu kadar eksikle çıktığınız bir maçta için en iyi taktik olabilirdi. İyi top tuttu Galatasaray, iyi top çevirdi, iyi sakladı kendinde olduğu anlarda topu.
Alanzinho'nun eğimi Rakiplerinde iyi top kullanan elemanların topla buluşmasını da orta sahada 'iyi alan müdafaasıyla' başardılar. Taktik açıdan iyi konumlanmışlardı ama 'Alanzinho'nun eğimi' yutulur şey değildi. -İşte ne kurarsanız kurun iyi eğimli bir pas ya da şut bütün yaptıklarınızı boşa çıkarabiliyor- Turuncular, bu kez böyle bir şansa sahip değillerdi. Alan daraltmak topun kendilerinde kalmasını sağladı ama işte sorun burada başlıyordu, soru şuydu: 'Sahip olduğunuz topla ne yapacaksınız?' Bu soruya getirilecek derin açılım kenarda oturuyordu, suçluydu; ekibini Avrupa'da yalnız bırakmıştı -çoğunlukta olduğu gibi- ve Bülent hoca 'Korkmadığını' göstermek için en iyi 'top kullanıcısını' kulübeye çiviledi. Trabzonspor gergin başladığı maçta iki güzel gol bularak rahatlattı kendini. Kaldı ki o gerilim ancak bu kadar iyi bir yöntemle aşılabilirdi. Maç öncesi söylediklerime dönelim; Berabere kalırlarsa önlerindeki maçlar için yaşayacaklar ve rakiplerinin kaybetmesini bekleyeceklerdi. Zaten öyle de oldu.