Florya'da maç öncesi futbolcularını toplamış Bülent Korkmaz ve şöyle şeyler söylemiş: "Bursaspor güçlü bir ekip, biliyorum ama biz de sahamızda oynuyoruz. Mazeret istemiyorum!" Mazeret, bahane, gerekçe ne olabilir? Asıl gerekçe 'sakatlıklar' olabilir. Servet gibi bir kuleden yoksun çıkıyorsun maça. Lincoln isteksiz, Baros henüz sakatlıktan yeni çıkmış ve diğer futbolcular en ufak bir darbede yerden kalkmıyor! Bülent Korkmaz'ın görev aldığı hafta yazmıştım: "Çiçeği burnunda teknik adam şunu demedi, elimde sihirli değnek yok!" Görevi devraldığı anlarda Avrupa'ya kafa tutan bir ekip izledik. Birkaç hafta sonra ise Korkmaz bir şeyleri görmüş ve konuşmuştu: "Elimde sihirli değnek yok!" Neyi gördüğü ortada; 60'da bitiyor takım. Sadece defans savaşıyor. Belki biraz Ayhan. İlk yarı fişek gibi, agresif ve prese dayalı bir futbol izletti 'Turuncular!'
Savaşçı yedek şart İkinci yarı ise Timsahlar aynı taktikle yüklendiler 'Aslanlar'ın kalesine... Baros çıktı, o ana kadar belki biraz daha bir şeyler yapabilir hissiyatıyla izlediğimiz Aydın çıktı ve sonunda Kewell. Zamansız ve gereksiz değişikliklerdi. Ekip oyunundan örnekler sunup oyunu 'sathı müdafaada' kuran Galatasaray, o anlardan sonra sıkıntı çekmere başladı. Bu zamanlarda gerekli olan yedeği de yok Cimbom'un. Kilometre saati doldurmak, maçı selametle bitirmeyi düşünen değil sahada nasıl daha fazla etkili ve katkı verici olabilirim diyecek savaşçı yedekleri yok Galatasaray'ın. Bütün bu 'mazeretlere' rağmen -iki tesadüf vuruşla- kazanmasını bildi sarı-kırmızılılar... Evet, 'mazeret'e sığınmayacaklardı ve ligin sonları yaklaştıkça mücadele daha da kızışacaktı.