Bütün dünya şirketlerini krize sokan CEO'ların kovulma hikayeleriyle çalkalanıyor. Başarısızlığın faturası herkese ödetiliyor. Tek istisnası ülkemizin büyük işadamlarından Adnan Polat. Acaba Skibbe'nin performansını kendi yöneticileri gösterse bu kadar sabreder mi? Gecenin tek yeniliği Barış'ın takıma katılmasıydı. Kalli, Barış ile geri döndü desek abartmayız. Galatasaray için ise daha çok Skibbe'nin güven tazeleme maçı niteliğindeydi. UEFA'da kazasız giden sarı-kırmızılı takım kendi evinde seriyi sürdürme niyetindeydi. Ancak, Ukraynalılar hiç de kolay lokma olmadıklarını Beşiktaş'ı İnönü'de yenerek göstermişlerdi. Ev sahibi takımın yıldız kramponları sahaya jeneriklik görüntüler sunsalar da, maçın büyük bölümünde sahada topa sahip olsalar da bunu ceza sahası etkinliğine döndürme konusunda aynı beceriye sahip değildi. Artık ezberledik, tıkanan takımı açmak için önce Baros, sonra Kewell sahadan alınıyor, yedek kulübesine göre içeriye oyuncular giriyor. Ümit Karan ve Aydın daha önce alışıldık üzere sahaya girdiler. Ama sorun oyuncuların performanslarında, beceriksizlik ya da yetersizliklerinde değil.
Çanlar çalıyor Galatasaray'ın oyun sistemi gol pozisyonu üretmede hâlâ büyük kısırlık yaşıyor. Takım iyi oyunuyor görünse de sonuca yönelik zenginliği bir türlü göremiyoruz. O nedenle oyuncu bazında değerlendirme yapmak gittikçe zorlaşıyor. Sadece Lincoln'ün kendine geldiğini, Almanya günlerini yakalamaya başladığını söylemekle yetinebiliriz. Galatasaray'da çanlar bangır bangır çalıyor, taraftar duyuyor, sağır sultan bile yerinden kalktı ama yönetim hâlâ Skibbe ile devam ediyor!