Yorumcuların ortak görüşüne bakılırsa, Beşiktaş şu anda Türkiye'nin en iyi takımı olarak görünüyor. Kimse kusura bakmasın ama bu bakış biçimi gerçeği yansıtmıyor. Yorumcu arkadaşların büyük çoğunluğu kendi tuttukları takımı çok kötü gördükleri için, biraz daha ciddi oynayan Beşiktaş'ı yere göğe sığdıramıyorlar. Eğer G.Saray ve F.Bahçe geçen sezonun performansını devam ettirebilse, Trabzonspor oynamadan lider olmasa, Beşiktaş bugün yerden yere vurulan bir takım olacaktı. Herkesin "çok iyi" dediği Beşiktaş'ı, görmezden gelinen kötü taraflarıyla anlatmaya çalışalım. Beşiktaş, 12 maçın hiçbirinde dört dörtlük futbol oynamadı. Bocalamadığı, sıkıntı çekmediği, hiçbir 90 dakika olmadı. İşte son Eskişehirspor maçı... İlk yarım saat sahada olmayan, pozisyon bulamayan, şut atamayan bir Beşiktaş vardı. Ne zaman ki gol geldi, takımın en büyük oyuncusu 12'nci adamın müthiş desteğiyle vasatı aşmaya başlayan bir Beşiktaş ortaya çıktı. Futbolun "olmazsa olmaz" bir kuralı var. Eğer gerçek bir 10 numaranız yoksa, şampiyon olamıyorsunuz. Kim Beşiktaş'ta 10 numara? Sokaktaki çocuğa da sorsanız, "Delgado" diyecektir. Peki Beşiktaş'ın 10 numarası, kaç numara oynuyor? İnanın sezon başından bu yana karne ortalaması 5.5'tan 6'yı geçmez. Bir değil, iki "olmazsa olmaz" daha var... Beşiktaş, büyükler içinde kanat organizasyonu en zayıf takım. Buna, "sıfır performans" bile diyebilirsiniz. Beşiktaş'ta bütün işi 4-5 futbolcu götürüyor. Rüştü'ye laf yok. Zapo, savunmada ve hücumda süper. Sivok, tek başına üç kişilik oynuyor. Perişan orta saha, onunla ayağa kalktı. İbrahim Toraman sahaya kalbini koyuyor, Nobre savaşıyor. Bir de Tello var. Bütün ölü topları, diriltiyor. Zaten her golde onun parmağı var. Bunlar varken, ötekiler "oynuyormuş gibi" görünüyor. Mustafa Denizli'nin hep gülümsediğine bakmayın. Yalnız kaldığında çok "eziyet" çektiğinden kuşkum yok. İşin özeti şu: Beşiktaş kötünün iyisi! Ötekiler böyle giderse, kesin şampiyon... Peki rakipleri düzelirse ne olur? İşte onu sormayın!