Galatasaray adına en önemli faktörün kazanmak olduğu bir maçtı. Futbolun güzelliği çirkinliği bir yanaydı... Hem özgüven tazelemek hem de yarışta ciddi bir yara almamak adına kazanılması mecburi bir maçtı. Üstelik İstanbul BŞB, ev sahibine kolay teslim olmayan bir takımdı. Abdullah Avcı, rakibinin psikolojik sıkıntılarından yararlanmak adına maçın başında baskın bir gol kazanma arzusundaydı. İlk 20 dakika ev sahibi İstanbul BŞB, deplasman takımı Galatasaray gibiydi. Sarıkırmızılı oyuncuların ayakları resmen prangalanmıştı. İlk yarının sonlarına doğru Skibbe'nin öğrencileri kendilerine gelmeye ve en azından rakip sahada görünmeye başladılar. Kewell'ın golü takımı iyice rahatlattı. Üstelik bu gol önemli bir başka eksikliğin giderilmeye başlandığını gösteriyordu. Galatasaray takımı yıllardır duran topları doğru dürüst kullanamıyordu.
İtiraz hastalığına dikkat İkinci yarıda da Galatasaray'ın üstünlüğü sürdü. Lincoln ve Arda'nın sürüklediği ataklarda pek çok pozisyon yakalandı. Lincoln'ün golü ise uzun zamandır ondan beklenen tarz bir goldü. Ceza sahasında bu tarz hareketleri ve pozisyonları Brezilyalının daha fazla yapması gerekir. Bu maç gösterdi ki Galatasaray ileride Baros ve ona destek olan Arda-Kewell- Lincoln hücum hattıyla sabrederek oynamalı. Bir hafta önce de bu tarzla sahaya çıksaydı o sansasyonel skorun olmayacağına yürekten inanıyorum. Hakemler için yazmayı sevmiyorum ama Selçuk Dereli'nin en küçük hareketlerde sarı kart gösterme merakı çok açık belliydi. Otorite kurmakla, adaletli davranmayı karıştırdı. Galatasaray oyuncularının itiraz hastalığı hakemleri bu tarz hareketlere yöneltiyor, dikkat!