Müthişti Şükrü Saracoğlu'nun tribünleri. Bahar ile birlikte doğaya yağan direnç, umut ve sevinç gibiydi adeta. Zaten maça konsantrasyon yetersizliği ile başlayan Arsenal panzeri Volkan başta olmak üzere arkadaşlarına giydikleri formanın önemini hatırlatan da tribünlerin bu haliydi. Hakkını yemeyelim, başta Selçuk, Josico, Gökhan, Semih ve Güiza olmak üzere sarı-lacivertli futbolcuların hemen tamamı sezonun en haysiyetli mücadelesini ortaya koymakta gecikmediler. Yani tribünlere layık bir performans ile oynamaya çalıştı her Fenerbahçeli. Gerçi Alex'in görevi ile sahaya çıkan Deivid uzun süre aksadı. Keza Uğur'un pasları ikide bir yerini bulmadı. Ama dedim ya Josico ve Selçuk oyunun iki yönünü de öylesine muhteşem becerdiler ki bu tür zaafiyetler bile arada kaynayıp gitti. Altını çizmek istediğim bir başka konu da şudur: Demek ki Fenerbahçe'nin sezon başından bu yana ortaya koyduğu olumsuz görüntünün tek nedeni kadro yetersizliği veya sakatlıklar değilmiş. İstemek, hazırlanmak, motive olmak başarının olmazsa olmazlarıdır.
Antrenör farkı Sıradan düz bir futbolcu bile ehil bir antrenör yönetiminde pekala insanı şaşırtan bir performans ortaya koyabilir. Dün akşam bu gerçeğe bir kez daha tanıklık ettik. O çoğunlukla tedirgin oynayan Selçuk'un özgüveni, rakibe presi, rakip kaleye yönelişi tek kelimeyle harikaydı. Josico için de benzer şeyler söyleyebilirim. Oysa çoğu taraftar bu futbolcuları Fenerbahçe formasına layık görmüyor, tıpkı bazı yorumcular gibi. Uzun lafa gerek yok. Sezonun en istekli mücadelesini ortaya koyunca sarı-lacivertliler, Fenerbahçe'nin kadro kalitesinin değeri de ortaya çıktı. Zaten deyim yerindeyse çok zor görülen bir Kadıköy akşamında ezeli rakibi G.Saray'ı sürklase ederek 3 puana uzanması da bu kaliteyi işaret ediyor. Yeter ki Luis Aragones, elindeki kadroyu gerektiği şekilde değerlendirebilsin.