Dünkü maç öncesi yazımda ben "Galatasaray rahat kazanır" demiştim... Galatasaray formsuzdu, Bursa yenilgisi sonrası eleştiri almıştı. Buna karşın Trabzon lider olarak Ali Sami Yen'e çıkmıştı. Pek çok kişiye göre favori Trabzon'du. Oysa ben tam aksini düşünüyordum ve öngörüm gerçekleşti. Trabzonspor başında kontrol futbolunu sevmeyen, risk almayı başarı gören ve saldırı üzerine felsefesini kurgulayan Ersun Yanal faktörü beni yanıltmadı. İlk yarı aslında maç ortada geçti. On dakikalık dilimler halinde önce Trabzon, sonra Galatasaray, sonra yine sırayla iki takım daha topa sahip oldu. Ancak bireysel beceri ve ev sahipliği avantajı ortaya çıktı. Trabzon'un saldırdığı anlarda ikili üçlü çıkışlar ile pozisyon üreten ev sahibi, Arda'nın müthiş golüyle öne geçti, Servet''in golüyle farkı ikiye çıkardı. Meira'nın ön liberoda oluşu sırıtmasa da yine eleştirilecek bir nokta ancak ilk golü atan Arda'nın önce sağda başladığını sola geçince verimli olduğunu da belirtmek lazım. Trabzonspor aslında hocasının saldırı taktiğinin büyük açıklarını bir yere bırakırsak lider takım gibi oynadı. Hücumda pozisyonlar buldu, kafa kafaya futbol oynadı. İkinci yarı gerçekten ilginç oldu. Farkı kapatmak hırsıyla sahaya çıkan misafir takım, topa daha çok sahip olarak üstün görünmesine rağmen golü atan ev sahibi oldu. Baros-Lincoln işbirliği gerçekten güzel bir finalle sonuçlandı.
Farkı teknik belirledi Ancak, Lincoln'ün hiçbir mantığa sığmayan kırmızı kartı bir an için dengeleri değiştirir mi diye düşündürdü ancak sonuç değişmedi. Her iki takımın da futbol olarak birbirine üstünlük sağlayamadıkları maçta sonucu teknik üstünlük belirledi. Galatasaray'ın becerikli ayakları daha çoktu ve futbolu sonuca götürmede daha etkili oldular. Trabzon bu maç lig lideri olarak çıkmıştı, psikolojik barajı aşması açısından da önemli bir maçtı ama hem üç puanı kaybettiler hem de büyük takım psikolojisine darbe aldılar. Ersun Yanal'ın futbol mantalitesi deplasmanlardaki büyük maçlarda problem üretse bile takımını sonuna kadar taşıma potansiyeli taşıyor.