Türkie'nin istatistikleri Avrupalıya kafayı yedirir! İLLETE hakikaten kafayı yediriyoruz. "Bunlar ne yapıyor da bu maçları kazanıyor?" diye soruyorlar. Haksız da değiller. Bakın anlatalım: Turnuvada çeyrek finale kalan takımlar içinde en az şut atan takım biziz.
TURNUVADA, kaleyi tutan ve gol şansı yaratan şutlar bakımından da, çeyrek finale kalan 8 takım arasında en sondayız.
GOL atmak için en önemli silah olan, orta alanın ortasından atak yapıp, rakip savunmayı verkaç ya da savunma arkasına atılacak toplarla süratle geçmek bakımından da en az girişimi yine biz yaptık.
KANATLARDA da iyi değiliz, sağ kanat atakları bakımından sadece Almanya'yı, sol kanat atakları bakımından da sadece Hırvatistan'ı geçebilmişiz.
ÇEYREK finalistler içinde 90 dakika tüm sahada en az pas yapan takım da biziz.
ŞİMDİ bir toparlayalım bakalım; 1 EURO 2008'de turnuvanın çeyrek finale gelenlerin içinde en az ŞUT atan takımı yarı finalde! 2 Turnuvanın, çeyrek finale gelenlerin içinde en az GOLLÜK ŞUT atan takımı yarı finalde! 3 Turnuvanın, çeyrek finale gelenlerin içinde en az ORTADAN ATAK YAPAN takımı yarı finalde! 4 Turnuvanın, çeyrek finale gelenlerin içinde en az PAS YAPAN takımı yarı finalde! 5 Turnuvanın, çeyrek finale gelenlerin içinde en az SOL KANATTAN ATAK YAPAN 2. takımı yarı finalde! 6 Turnuvanın, çeyrek finale gelenlerin içinde, en az SAĞ KANATTAN ATAK YAPAN 2. takımı yarı finalde! Avrupalı soruyor şimdi tabi: Peki kardeşim, bu iş nasıl oluyor da oluyor? Cevabı basit aslında. Cevabı, bizim sıraya girmeden ekmek almayı başarabilen o kendimize özgü uyanıklığımızda. Cevabı, bizim Mardin'den gidip, Almanya veya Hollanda'nın en büyük ticari şirketlerini kurabilen pratik ve mükemmel zekâmızda. Cevabı, bizim içeriden, dışarıdan külli yıkmaya uğraşanlar olduğu halde dimdik tutabilmeyi başardığımız cumhuriyetimizin kazandırdıklarında... Cevabı, bizim "119'da golü yersen, 120'de atamazsın" gibi aslında son derece mantıklı bir düşünceyi asla anlamayan ve bu nedenle başaran oryantal düşünce yapımızda. Cevabı, sakat ayağıyla oynamak son derece amatör ve yanlış bir davranış iken, bunu zerre kadar dert etmeden oynayan, yanlışı bile 'bizim doğrumuza' çeviren Servet'in ruhunda. Cevabı, ülke başbakanının, dünya kadar polemiklerin içinde işini gücünü bırakıp, Milli Takım'ın maçını izlemeye gitme ve futbolu içten sevip, orada siyasetten sıyrılabilme davranışının içinde. Cevabı, yıllardır nerede ise tek başıma savaşını verdiğim, Amerikalı uzmanların, maçların son 15 dakikasında tüm rakiplerimizi ezmemizi sağlayan kondisyonu yükselten çalışmalarının, aşağıdaki Tablo 7'de gördüğünüz, tüm maçlarımızda rakiplerimizden daha fazla koşmamızı sağlayan büyük kudretin, yani 'bilimi futbolda kullanmanın' içinde. İncelediğimizde görüyoruz. Cevabı, her doğru olanı yapmakta önce inat eden ama aslında onun doğruluğunu bildiği için, sonunda uygulayan, ruhunu bu polemiklerden besleyen ve bu nedenle sevmeseniz de büyük antrenör olan Fatih Terim'in, çoğunuzla olan kavgasında. Ve cevabı, Avrupalı meslektaşları maçları kaybettiğinde sadece oyunu kaybettiklerini düşünmelerine yani kendileri için normali yapmalarına rağmen doğru olmasa da aslında 'onurlarını kaybedeceklerini' düşünen ve yine yanlıştan 'doğru' çıkaran oyuncularımızın ruhunda... Sonuç: Dr.Gürkan diyor ki; Avrupalı, rakamlara bakarak bu işin nasıl olduğunu yüzyıllarca hiç anlamayacak. Yanlış yere bakacaklar hep. Bakacakları yer mi? Söyleyelim; TÜRK'ÜN GENLERİ! Ama bu işe meraklı bir hekim olarak söyleyeyim şimdiden, o kadar garip şeylerle karşılaşırlar ki gen mühendisleri bile "Başlarım böyle gen bilimine" diyip, işlerini bırakıp, emlak komisyonculuğuna başlayabilirler. Bizden uyarması.