Vizyon ve Misyon
- Yunus Akgül Yazıları
- 03 Ağustos 2018, 00:21:25
Türkiye'de mevcut birçok üniversitenin Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu veya fakültesi mevcuttur. Bu okulların hemen hemen tamamında da Spor Yöneticiliği adı altında bir bölümü vardır. Her zaman merak etmişimdir, bu bölümlerden mezun olup da devletin spor teşkilatında veya ülkemizdeki binlerce spor kulübünden herhangi birisinde spor yöneticiliği yapan var mıdır?
Şöyle bir soru sorsak;
Türkiye'deki kulüplerin kaç tanesinde bu okullardan mezun bir kulüp müdürü vardır, kulüp yöneticisi veya kulüp başkanı hiç var mıdır, devletin spor teşkilatında yani Spor Bakanlığı'nda genel müdür, daire başkanlığı düzeyinde kaç kişi vardır?
Mevcut 60'ın üzerinde var olan spor federasyonlarımızın başkanlarının kaç tanesi bu okullardan mezundur? Yine federasyonlarımızın kaç tanesinde yönetici pozisyonundadır?..
Kanaatimce bunun için çok büyük araştırmalara girmek gereksizdir. Hemen ifade edelim ki yapacağınız uzun araştırmaların sonunda ulaşacağınız sonuç bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıya ulaşacaktır.
Fakülte yetmez Bazı mesleklerin lise ve üniversite düzeyinde okulları olsa da özel yetenek gerektiren tarafları vardır. Spor sevgisi, yönetme yeteneği olmayan bir insan istediği kadar fakülteler bitirsin spor yöneticiliğinde başarılı olma şansı yoktur.
Federasyonlarımızın yönetimlerine baktığımızda çoğunluğunu iş adamları oluşturur. Sonra çeşitli branşlardan akademisyenler ilk sıralarda yer alır. Aynı şekilde en büyüklerinden başlayarak Türkiye'deki neredeyse bütün kulüplerin başkan ve yöneticileri iş adamlarından oluşmaktadır.
Ülkemizde özellikle taban birlikleri diye adlandırabileceğimiz vakıfların, derneklerin, kulüplerin ve federasyonların yönetim yapılarını incelediğimizde ise karşımıza iki tip yönetici modeli çıkar. Birincisi özelliklerini yukarıda anlatmaya çalıştığımız spor adamı profilidir ki temsil ettiği kurum veya kuruluşu yüceltmek, büyütmek ve başarılarını artırmak için sürekli kendisinden verir.
Bu uğurda kaybettikleri her zaman kazandıklarından fazla olur.
Hemen somut iki örnek vermek gerekirse Gençlerbirliği'ni 40 yıla yakın bir süre başarı ile yöneten ilhan Cavcav'ın öldüğü yıl takımın küme düşmesi onun ne büyük bir spor adamı olduğunu gösterir.
İkinci örneğimiz ise Uğur Erdener olmalıdır.
Akademik kariyer sahibi bu tıp adamı önce Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanı oldu. Sonra Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı (FİTA), Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı (IOC), Uluslararası Anti Doping kuruluşu başkan yardımcısı (WADA). Kendi sporuna kattığı değer yanında ülkemizin uluslararası alandaki gurur kaynağı...
Koltuk sevdalıları İkinci tip yöneticiler ise yönetiminde bulundukları dernek, kulüp, federasyon kurum ve kuruluşların sırtına birer asalak gibi çöreklenmişlerdir. Bütün dertleri yemek içmek, seyahat etmektir.
Onlar için başarılı ya da başarısız olmanın pek de fazla önemi yoktur.
Bu tipler için başarının tek bir kıymeti vardır o da sporcusunun yanında devlet büyükleri ile poz vermektir. Bütün dertleri her ne pahasına olursa olsun koltuklarını koruyabilmektir.
Sürekli olarak iktidarlarını kaybetme korkusu yaşadıklarından başarı odaklı çalışamazlar. En iyi yaptıkları işler üstlerine yalakalık yapmak veya seçim sistemleriyle oynayıp delege ayarlamakla vakit geçirmektir. Her devrin adamı oldukları için de hiçbir şekilde uyumsuzluk yaşamazlar.
Onlar için gelen ağam giden paşamdır. En kötü durumları bile en iyi şekilde pazarlama yeteneğine sahiptirler.
Velhasıl 20 seneyi aşkın bir federasyonun koltuğunda oturup herhangi bir sportif başarısı olmamasının yanında ne uluslararası federasyonda bir yeri olan ne de bir hakem dahi yetiştirme başarısından uzak sözüm ona spor adamları yine koltuklarını koruyacaklar.
Umurlarında değil Sözü 2020 Tokyo Olimpiyatları'na getirip bağlayalım. Dünya Futbol Şampiyonası'nın harala gürelesi arasında kaybolup giden Akdeniz Oyunları'nda madalya sıralamasında bir önceki organizasyondan hayli geride kaldık. Hangi spor yöneticisi, federasyon başkanı, antrenör nasıl hesap verdi kamuoyuna yansıyan bir istifa veya görevden alma duymadık.
Olimpiyatlarda da durum hem madalya açısından hem de katılım açısından Akdeniz Oyunları'ndan farksızdı. Tokyo'nun ayak sesleri işitilmeye başladı.
Dileriz ki 'eyvah!' demeden gereken tedbirler alınır...
Şöyle bir soru sorsak;
Türkiye'deki kulüplerin kaç tanesinde bu okullardan mezun bir kulüp müdürü vardır, kulüp yöneticisi veya kulüp başkanı hiç var mıdır, devletin spor teşkilatında yani Spor Bakanlığı'nda genel müdür, daire başkanlığı düzeyinde kaç kişi vardır?
Mevcut 60'ın üzerinde var olan spor federasyonlarımızın başkanlarının kaç tanesi bu okullardan mezundur? Yine federasyonlarımızın kaç tanesinde yönetici pozisyonundadır?..
Kanaatimce bunun için çok büyük araştırmalara girmek gereksizdir. Hemen ifade edelim ki yapacağınız uzun araştırmaların sonunda ulaşacağınız sonuç bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıya ulaşacaktır.
Fakülte yetmez Bazı mesleklerin lise ve üniversite düzeyinde okulları olsa da özel yetenek gerektiren tarafları vardır. Spor sevgisi, yönetme yeteneği olmayan bir insan istediği kadar fakülteler bitirsin spor yöneticiliğinde başarılı olma şansı yoktur.
Federasyonlarımızın yönetimlerine baktığımızda çoğunluğunu iş adamları oluşturur. Sonra çeşitli branşlardan akademisyenler ilk sıralarda yer alır. Aynı şekilde en büyüklerinden başlayarak Türkiye'deki neredeyse bütün kulüplerin başkan ve yöneticileri iş adamlarından oluşmaktadır.
Ülkemizde özellikle taban birlikleri diye adlandırabileceğimiz vakıfların, derneklerin, kulüplerin ve federasyonların yönetim yapılarını incelediğimizde ise karşımıza iki tip yönetici modeli çıkar. Birincisi özelliklerini yukarıda anlatmaya çalıştığımız spor adamı profilidir ki temsil ettiği kurum veya kuruluşu yüceltmek, büyütmek ve başarılarını artırmak için sürekli kendisinden verir.
Bu uğurda kaybettikleri her zaman kazandıklarından fazla olur.
Hemen somut iki örnek vermek gerekirse Gençlerbirliği'ni 40 yıla yakın bir süre başarı ile yöneten ilhan Cavcav'ın öldüğü yıl takımın küme düşmesi onun ne büyük bir spor adamı olduğunu gösterir.
İkinci örneğimiz ise Uğur Erdener olmalıdır.
Akademik kariyer sahibi bu tıp adamı önce Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanı oldu. Sonra Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı (FİTA), Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı (IOC), Uluslararası Anti Doping kuruluşu başkan yardımcısı (WADA). Kendi sporuna kattığı değer yanında ülkemizin uluslararası alandaki gurur kaynağı...
Koltuk sevdalıları İkinci tip yöneticiler ise yönetiminde bulundukları dernek, kulüp, federasyon kurum ve kuruluşların sırtına birer asalak gibi çöreklenmişlerdir. Bütün dertleri yemek içmek, seyahat etmektir.
Onlar için başarılı ya da başarısız olmanın pek de fazla önemi yoktur.
Bu tipler için başarının tek bir kıymeti vardır o da sporcusunun yanında devlet büyükleri ile poz vermektir. Bütün dertleri her ne pahasına olursa olsun koltuklarını koruyabilmektir.
Sürekli olarak iktidarlarını kaybetme korkusu yaşadıklarından başarı odaklı çalışamazlar. En iyi yaptıkları işler üstlerine yalakalık yapmak veya seçim sistemleriyle oynayıp delege ayarlamakla vakit geçirmektir. Her devrin adamı oldukları için de hiçbir şekilde uyumsuzluk yaşamazlar.
Onlar için gelen ağam giden paşamdır. En kötü durumları bile en iyi şekilde pazarlama yeteneğine sahiptirler.
Velhasıl 20 seneyi aşkın bir federasyonun koltuğunda oturup herhangi bir sportif başarısı olmamasının yanında ne uluslararası federasyonda bir yeri olan ne de bir hakem dahi yetiştirme başarısından uzak sözüm ona spor adamları yine koltuklarını koruyacaklar.
Umurlarında değil Sözü 2020 Tokyo Olimpiyatları'na getirip bağlayalım. Dünya Futbol Şampiyonası'nın harala gürelesi arasında kaybolup giden Akdeniz Oyunları'nda madalya sıralamasında bir önceki organizasyondan hayli geride kaldık. Hangi spor yöneticisi, federasyon başkanı, antrenör nasıl hesap verdi kamuoyuna yansıyan bir istifa veya görevden alma duymadık.
Olimpiyatlarda da durum hem madalya açısından hem de katılım açısından Akdeniz Oyunları'ndan farksızdı. Tokyo'nun ayak sesleri işitilmeye başladı.
Dileriz ki 'eyvah!' demeden gereken tedbirler alınır...