Mesut ve 2024 avrupa futbol şampiyonası
- Yunus Akgül Yazıları
- 27 Temmuz 2018, 01:12:39
"Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum" cümlesi üzerine sayfalarca yorumlar yazılabilir.
Hatta bir kitap bile yazmak mümkündür. Bu tür cümleler filozoflardan, düşünürlerden, yazar çizer takımından "sadır" olur ve yıllarca insanların dilinden düşmez.
Mesut filozofça bir söz etti. Taşı gediğine koydu.
Veya dünyadaki milyonlarca insanın tercümanı oldu. Söylemek isteyip de bir türlü söyleyemedikleri cümleyi söyledi. Evet 2014'te Almanya kupayı kaldırırken Mesut bir kahramandı.
2018'de bütün Almanya kötüydü ama fatura Mesut ve İlkay'a kesildi. Neden, çünkü onlar birer göçmen.
İstediğimiz kadar ırkçılığı lanetleyelim, istediğimiz kadar insani değerlerden, evrensel haklardan bahsedelim ırkçılık, sömürgecilik batının, batı medeniyetinin kodlarında kayıtlıdır.
Herşeyin iyi gittiği zamanlarda hümanist olurlar.
Evrensel insan hak ve özgürlüklerinden bahsederler.
Hatta bu işin ana yasasını yazarlar ve bütün insanlığa dikte ederler. Bizler de bunun adına "gelişmiş batı medeniyeti" deriz.
Ancak işler onların istediği gibi gitmediği veya aynı din, dil, ırktaş olmayıp da başka değerlere sahip olduğun zaman her şey değişir.
O evrensel insan haklara senin için işlemez olur. Her türlü sömürülmeyi hak edersin. Batı medeniyetinin doğal sömürgesi olursun.
"Batı medeniyeti"nin tarihi kan, göz yaşı, sömürü, talan, zulüm tuğlalarıyla örülüdür. Mesut Özil vakasıyla bir kez daha hatırlamış olalım ki "Batı medeniyeti"nin kodlarında gizli olan kendinden olmayanı aşağılama, sömürme ve zulmetme niyeti aynıyla ve de artarak devam etmektedir.
Bir kez daha hatırlamakta fayda yok mu Amerika'nın Ortadoğu'yu nasıl kan gölü haline getirdiğini, oradaki zenginlikleri sömürebilmek adına milyonlarca insanı katledip bölgeyi kana ve göz yaşına boğduğunu...
Yerinden yurdundan edilen milyonlarca Suriyeli, Afrikalı denizlerde boğulurken botlarını patlatan, kıyılarına çıkmalarına izin vermeyen, keyifle dalgalar arasında boğulmalarını seyreden, dikenli tellerden kurtulmaya çalışırken koşanlara çelme takanlar batının medeni insanları değil miydi?
Bu vesile ile bir kez daha dönüp kendimize bakalım, titreyerek kendimize gelelim.
Ülkemize sığınan Suriyeli mülteci kardeşlerimize "batı medeniyetinin insan hakları" penceresinden değil, kendi köklerimizden ve inancımızdan gelen "ensar" olabilme gayretimize sığınalım.
Çünkü onların "insan hakları" sadece kendi aralarında geçerlidir.
Bir başkası için değil. Oysa bizim medeniyetimiz, bizim inancımız bir insanın diline, dinine, ırkına, rengine bakmadan herkes için insan hak ve hürriyeti der. Tarihe dönüp baktığımızda bunu çok daha iyi görme şansına sahip oluruz.
Bu arada yine Mesut Özil olayından hareketle 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı çantada keklik görmeye başladık. Bazı arkadaşlarımız o kadar ileri gitti ki 2024'ün tanıtım yüzünün Mesut Özil olmasını bile teklif ettiler. Zaten linç edilmekte olan bir değerimizi hepten öldürmeleri için...
Şunu tekrar edelim ki UEFA dediğimiz futbolun Avrupa patronu da batının değer yargılarıyla yönetilen hiçbir duygusallığa yer vermeyen maddi ölçülerin hakim olduğu bir kurumdur.
Yani bizim stadyumlarımızda, ulaşımda, konaklamada Almanya'dan aşağı kalır bir yanımızın olmadığını ispat ettikten sonra gerisi tamamen ikili ilişkiler ve "kulis" çalışmalarına kalır.
Yani bize kazandıracak olan Mesut Özil olayını abartıp sömürmeye çalışmak değil, maddi boyutu kuvvetli, devlet ve iş adamlarımızın devreye girmesiyle yürütülecek bir çalışmadır.
Oy kullanacak olan UEFA delegesine sahip ülkelere giden her bakanımızın, her iş adamanın ajandasında Avrupa Futbol Şampiyonası'nın konuşulacağı bir yemek ya da toplantı olmalıdır.
İthal ya da ihraç edilecek her ürünün dip notu 2024 UEFA Avrupa Şampiyonası olmalıdır.
Batı medeniyetinden bir kıl koparmak istiyorsak biraz da onların kurallarıyla oynamamız gerekiyor.
Hatta bir kitap bile yazmak mümkündür. Bu tür cümleler filozoflardan, düşünürlerden, yazar çizer takımından "sadır" olur ve yıllarca insanların dilinden düşmez.
Mesut filozofça bir söz etti. Taşı gediğine koydu.
Veya dünyadaki milyonlarca insanın tercümanı oldu. Söylemek isteyip de bir türlü söyleyemedikleri cümleyi söyledi. Evet 2014'te Almanya kupayı kaldırırken Mesut bir kahramandı.
2018'de bütün Almanya kötüydü ama fatura Mesut ve İlkay'a kesildi. Neden, çünkü onlar birer göçmen.
İstediğimiz kadar ırkçılığı lanetleyelim, istediğimiz kadar insani değerlerden, evrensel haklardan bahsedelim ırkçılık, sömürgecilik batının, batı medeniyetinin kodlarında kayıtlıdır.
Herşeyin iyi gittiği zamanlarda hümanist olurlar.
Evrensel insan hak ve özgürlüklerinden bahsederler.
Hatta bu işin ana yasasını yazarlar ve bütün insanlığa dikte ederler. Bizler de bunun adına "gelişmiş batı medeniyeti" deriz.
Ancak işler onların istediği gibi gitmediği veya aynı din, dil, ırktaş olmayıp da başka değerlere sahip olduğun zaman her şey değişir.
O evrensel insan haklara senin için işlemez olur. Her türlü sömürülmeyi hak edersin. Batı medeniyetinin doğal sömürgesi olursun.
"Batı medeniyeti"nin tarihi kan, göz yaşı, sömürü, talan, zulüm tuğlalarıyla örülüdür. Mesut Özil vakasıyla bir kez daha hatırlamış olalım ki "Batı medeniyeti"nin kodlarında gizli olan kendinden olmayanı aşağılama, sömürme ve zulmetme niyeti aynıyla ve de artarak devam etmektedir.
Bir kez daha hatırlamakta fayda yok mu Amerika'nın Ortadoğu'yu nasıl kan gölü haline getirdiğini, oradaki zenginlikleri sömürebilmek adına milyonlarca insanı katledip bölgeyi kana ve göz yaşına boğduğunu...
Yerinden yurdundan edilen milyonlarca Suriyeli, Afrikalı denizlerde boğulurken botlarını patlatan, kıyılarına çıkmalarına izin vermeyen, keyifle dalgalar arasında boğulmalarını seyreden, dikenli tellerden kurtulmaya çalışırken koşanlara çelme takanlar batının medeni insanları değil miydi?
Bu vesile ile bir kez daha dönüp kendimize bakalım, titreyerek kendimize gelelim.
Ülkemize sığınan Suriyeli mülteci kardeşlerimize "batı medeniyetinin insan hakları" penceresinden değil, kendi köklerimizden ve inancımızdan gelen "ensar" olabilme gayretimize sığınalım.
Çünkü onların "insan hakları" sadece kendi aralarında geçerlidir.
Bir başkası için değil. Oysa bizim medeniyetimiz, bizim inancımız bir insanın diline, dinine, ırkına, rengine bakmadan herkes için insan hak ve hürriyeti der. Tarihe dönüp baktığımızda bunu çok daha iyi görme şansına sahip oluruz.
Bu arada yine Mesut Özil olayından hareketle 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı çantada keklik görmeye başladık. Bazı arkadaşlarımız o kadar ileri gitti ki 2024'ün tanıtım yüzünün Mesut Özil olmasını bile teklif ettiler. Zaten linç edilmekte olan bir değerimizi hepten öldürmeleri için...
Şunu tekrar edelim ki UEFA dediğimiz futbolun Avrupa patronu da batının değer yargılarıyla yönetilen hiçbir duygusallığa yer vermeyen maddi ölçülerin hakim olduğu bir kurumdur.
Yani bizim stadyumlarımızda, ulaşımda, konaklamada Almanya'dan aşağı kalır bir yanımızın olmadığını ispat ettikten sonra gerisi tamamen ikili ilişkiler ve "kulis" çalışmalarına kalır.
Yani bize kazandıracak olan Mesut Özil olayını abartıp sömürmeye çalışmak değil, maddi boyutu kuvvetli, devlet ve iş adamlarımızın devreye girmesiyle yürütülecek bir çalışmadır.
Oy kullanacak olan UEFA delegesine sahip ülkelere giden her bakanımızın, her iş adamanın ajandasında Avrupa Futbol Şampiyonası'nın konuşulacağı bir yemek ya da toplantı olmalıdır.
İthal ya da ihraç edilecek her ürünün dip notu 2024 UEFA Avrupa Şampiyonası olmalıdır.
Batı medeniyetinden bir kıl koparmak istiyorsak biraz da onların kurallarıyla oynamamız gerekiyor.