URFA’DA OXFORD VARDI DA BİZ Mİ GİTMEDİK?
- Yunus Akgül Yazıları
- 26 Ekim 2017, 23:44:04, Güncelleme: 27 Ekim 2017, 01:40:11
Yazılısı, görseli, sosyali; medyanın neredeyse tamamı için varsa yoksa ayak topu öyle değil mi?
Buna karşın, kadın, erkek, genç, yaşlı bu kadar çok sevdiğimiz ve uğruna zaman, para, emek, yürek harcamaktan çekinmediğimiz bu spor dalında kendi içimizde top çevirmekten bir adım öteye gidemiyoruz.
Ahmet Kaya'nın deyişiyle;
"Bu ne yaman çelişki annem"… 300 bin nüfuslu bir ülkeden yediğimiz tokatla (İzlanda) hem feleğimiz, hem hedefimiz şaştı ve dünya şampiyonasına elveda dedik biz yaa… Bir ülkede bir spor dalı bu kadar çok sevilsin, büyük yatırımlar alsın, bünyesinde devasa rakamlar dönsün ama bir o kadar da başarısız olsun; böylesine bir ters orantı hakikaten hayret verici… Öz evlat-üvey evlat!
Malum; spor gündemimiz bir haftadır Galatasaray-Fenerbahçe derbi maçı… Hakemi, futbolcuyu, seyirciyi tartışmak gırla gidiyor her zamanki gibi… Tam, "Bitti, bir nefes alacağız" derken, bu hafta da hoop Trabzonspor-Galatasaray derbisi girdi sıraya… En az bir hafta da sayfa ve ekranları bu maçın dedikodularına ayırır, bu şekilde oyalanmaya devam eder, çalar söyleriz.
Bazı spor adamları -özellikle amatör spor branşlarının yöneticileri- futbola öz evlat diğer branşlara üvey evlat muamelesi yapıldığına ve medyada yer bulmadıklarına sitem ediyor, bu yüzden gazete ve televizyonları eleştiriyor ama karşı taraf da bu siteme karşı "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik?" sözüne nazire yaparak "Herhangi bir branşta bir kıpırdama, bir çıkış var da, biz mi sayfalarımıza veya ekranlarımıza taşımadık" diyerek savunuyorlar kendilerini… Geçtiğimiz günlerde Avrupa Şampiyonu olan Ampute Futbol Milli Takımımızın günlerce manşetlerden inmediğine, medyanın ampüte futbolcularımızla röportaj yarışına girdiğine bakınca, "Haksız da değiller hani" diyoruz.
Futbolun yeri başka Bunun tercümesi: "Özü, üveyi yok bunun... Tüm spor dalları bizim evladımız… Yeter ki hayırlı evlat olsunlar başımızın üstünde yerleri var" demek… Haa, "Futbol çok mu başarılı da hep başköşede o zaman" diyebilirsiniz ama onun frekansı farklı… Farkı; kazansa da kaybetse de hayatiyeti oluşu… Sen de üzerindeki ölü toprağını at, canlan, yer bulamazsan o zaman şikayet edersin.
PES ARTIK
urt dışında yaşadığımız onca esaslı tecrübeden sonra, futbol dahil sporun herhangi bir branşında başarılı olabilmek için, sadece sahadaki mücadelenin yeterli olmadığını hala anlamamış olmamız imkansız... Bu, gün gibi ortada… Hatta, eğer sahadan önce masa başında isminiz ve cisminizle söz sahibi değilseniz, rakibinizi eze eze yenmedikçe sizi her türlü harcayacakları su götürmez bir gerçek… Ağzımıza bir parmak bal çal… Çal, çal oyna…Hatırlasanıza zaten ite kaka gittiğimiz dünya şampiyonası elemelerinde hakemlerin bizden çaldıklarını, Avrupa kupalarında takımlarımızın hakem oyunlarıyla nasıl birer birer harcandığını… Saç, baş yolarak izlemedik mi hepsini? Sonra, Türkiye Futbol Federasyonu'nun, maçın hakemlerini FİFA'ya şikayet edeceğini söyleyerek bizleri nasıl da sakinleştirdiğini! (Sahi ne oldu o şikayetin sonucu; bu konuda bizleri ne zaman aydınlatmayı düşünüyorsunuz?
Ya da doğru soruyu soralım, düşünüyor musunuz? Her işinizde cin şişeden çıkmış olsa bile cin olmadan adam çarpma gayretinde ve gafletinde misiniz daha?) Ağzımıza bir parmak bal çal, sonra da çal çal oyna TFF!..
Nasılsa hesap soran yok…
Erzik dönemi çok farklı
Bir de Şenes Erzik'in FİFA'da en etkin olduğu zamanlara gidelim; bi'tane hakem hatası hatırlayanınız var mı? Sadece, Türkiye'ye karşı efelenmeye kalkışan bağnaz tipler görürdük ki, onlar da bir daha maç almaları söz konusu olamayacağından bir defa hata yapma lüksüne sahiptiler. Söz konusu hakemler için Türkiye'ye karşı hata (!) yapmanın diğer adı intihardı.
Şimdilerde ise dünya sporunda masa başı yerimizi büyütmemiz gerekirken, biz ne yapıyoruz? Binbir güçlükle ve emekle buralara gelmiş spor adamlarımızı taltif edip omuz vereceğimize, alaşağı etmeye, kesip biçmeye, baltalamaya, tu kaka etmeye harcıyoruz mesaimizi… İşte en sonki üzücü örneği, sporun duayeni ve A'dan Z'ye hakimi olan yol arkadaşım, benden bir önceki Genel Müdürüm Mehmet Atalay 25 Ekim tarihli yazısında gündeme getirmiş: "Cumhurbaşkanımız Erdoğan himayesindeki Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nu, markalıktan, sıradan bir organizasyon haline getirdiler... Başarılı federasyon başkanı Emin Müftüoğlu'na ceza vererek görevden almakla kalmadılar, dünya ve Avrupa yönetiminden de el çektirdiler... Yetmedi bir de utanmadan teftişe yollamışlar..." Şakası dahi yapılamayacak bir kara mizahtır bu… İlahlar kurban istiyor(!) diye kesip, doğramak, en basit tabirle ayağına bile değil, direkt kafana sıkmaktır!..
Gerçi, Türk Spor Teşkilatı'nda uzun zamandan beri hiçbir başarının cezasız kalmadığını Mısır'daki sağır sultan duydu, bizler de şahidiz ama bu kadarına da "PES" artık.
?Ümitvar bekliyoruz!
Olimpiyat, Avrupa ve dünya şampiyonalarına şen gidip yaslı dönmenin sonu ne zaman gelecek diye kafa yormak, buralardan hevesimiz kursağımızda, hem elimiz hem boynumuz boş, diğer milletlerin madalyalarına imrenerek en önemlisi de moral, motivasyonumuz törpülenmiş olarak dönmemenin yolunu aramak yerine;
Emin Müftüoğlu gibi yurt dışında Türkiye'yi başarıyla temsil eden, 'Dünya kurtlar sofrasında' Türk sporunun hakkını arayan, koruyan ve kollayan kişilerle uğraşmak, ülkemize ve sporumuza sadece itibar, zaman ve performans kaybettirir. Sayın Bakan Osman Aşkın Bak'ın, Cumhurbaşkanımız'ın da çok hassas olduğu ve sınırsız destek verdiği Türk sporu aleyhine gelişen bu tür durumlara ivedilikle el atarak, doğrulara hakkaniyetle sahip çıkacağından hiç kuşkumuz yok. Sporumuzun hayrına atacağı adımların takipçisi olarak ümitvar şekilde bekliyoruz.
Gayesine sahip olmadığın şeyin, çaresine vakıf olamazsın. Aklımızı başımıza alalım. Kendin çal, kendin oyna alışkanlığımızı da, kendi kendimize top çevirmeyi de, kendi şahsi ihtiraslarımız için adam yeme hastalığımızı da Allah aşkına bırakalım artık… Aldığımız her nefes bizim ciğerlerimizden geçtiği gibi, her hüsran sonrasında yanan da bizim ciğerimiz… Bilmem anlatabiliyor muyum?
ELVEDA ATİLLA AĞABEY
Türk sporunda bir çınar daha devrildi. Spor camiamızın 'Atilla abisi' yok artık… Türkiye'de en uzun federasyon başkanlığı yapan isimlerden Atilla Örsel'i geçtiğimiz hafta ebediyete uğurladık. 1984 yılında başkanı olduğu Cimnastik Federasyonu ile 2012 yılında vedalaşan Örsel, şimdi de hayata elveda dedi. 28 sene Cimnastik Federasyonu Başkanlığı yapan, Avrupa ve dünya federasyonlarında yönetim kurulu üyesi olarak ülkemizi başarı ile temsil eden başkanın Cimnastik Federasyonu'nun kurumsallaşması ve özerkliğini elde etmesindeki gayreti de inkar edilemez, birçok sporcunun yetişmesindeki sonsuz emeği de… Bilgisi, görgüsü ve kibarlığı ile yalnızca cimnastik camiasına değil tüm spor teşkilatına ağabeylik yapan, birlikte çalıştığımız dönemde kendisinden feyz aldığım Türk sporunun Atilla ağabeyine Allah'tan rahmet, yakınlarına, cimnastik ailesine ve Türk sporuna baş sağlığı diliyorum.
Nurlarda yatsın.