Dördü bir yerde, milli takım nerde?
- Yunus Akgül Yazıları
- 17 Mart 2017, 02:12:43
Daha çok milli duygulara tercüme niyetiyle ve kitlelerin motivasyonuna katkı amaçlı kullanılsa bile bu sözü haklı çıkaran birçok sportif başarıda imzamız olduğu da bir gerçek… Şimdilerde, tarih yazacak kıymette bir başarıyla daha gururlanmaktayız.
Galatasaray, Hatay Büyükşehir Belediyesi, Yakındoğu Üniversitesi ve Bellona AGÜ basketbol takımlarımız, Kadınlar Euro Cup yarı finaline kalıp, ilk dört olarak sıralandılar.
'Dördü bir yerde' bu takımlarımız, kupanın ülkemizde kalmasını garantilemenin yanında, bir de "Türkiye Kupası" tadında bir oyun seyrettirme zevkini yaşattılar bize...
Basketbol ülkesi olma yolundayız Dünyanın en iyi liglerinin içindeyiz.
Erkeklerde, dünyanın en iyileri sıralamasında kesinlikle ilk beş ülke arasında sayılabiliriz. Seyirciyle oynanan derbi maçlarının seyir zevki, NBA maçlarını aratmıyor. Dünyanın en iyi basketbolcularını liglerimizde seyretme şansı bulabiliyoruz. Geçtiğimiz yıl F.Bahçe, Euro Lig'de final oynama başarısı gösterdi. Bu sene de dört takımımız, bu gladyatörler arenasında play off mücadelesi veriyor. Türkiye, tarihi boyunca futbola büyük emekler vermesine, astronomik rakamlar akıtmasına rağmen gerçek bir futbol ülkesi olamadı ama görünen o ki; bu tempoyla gidersek yakın bir gelecekte gerçek bir basketbol ülkesi olacağız.
Buraya kadar her şey iyi güzel de, güçlü bir milli takım ararsan işte orası büyük sıkıntı!..
Parkeye çıkan yabancılar arasına Türk sporcuları da gerektiği gibi serpiştirmeyi başarabilirsek "2020 Tokyo Olimpiyatları'nda takım sporlarında iki madalyamız garanti" diyeceğim ama maalesef yutkunmak zorunda kalıyorum. Bu güçlü liglerden güçlü bir milli takım çıkarabileceğimiz konusundaki ciddi endişelerim, tepemde bir kara bulut gibi dolaşıyor zira… Olimpiyatta ay yıldızın tepeye, olimpiyat madalyasının da boynumuza asılması için hem erkeklerde, hem de kadınlarda parkeye çıkan sporcularımızın sırtlarında Türk ismi görmemiz şart!.. Güçlü bir milli basketbol takımımız olmalı… Aksi halde, 2016 Rio da Atlas Okyanus'una gömdüğümüz madalyaları, bu defa 2020 Tokyo'da Büyük Okyanus'a (Tokyo Körfezi'ne) gömerek tıs tıs döneriz.
BAŞROLDE FUTBOL
Geçen haftaya kadar Süper Lig'de Beşiktaş'ın şampiyonluğu 'ŞAMPİ…' kısaltmasıyla neredeyse ilan edilmiş, on puan geride kalan Fenerbahçe'nin hocası idam edilmiş, sekiz puan gerideki Galatasaray'ın ipi çekilen hocasının yerine gelen genç ve heyecanlı antrenörün, bu yükün ağırlığı altında ezileceğinden dem vuruluyordu. Üç büyükler arasına bir bıçak gibi sokularak kendine yol bulmaya çalışan ikinci sıradaki seyircisiz Başakşehir'in ise bu işi sonuna kadar kovalayabilmesi imkansızla eşdeğer görünmekteydi.
Kısaca, manzara-i umumiye buydu.
Derken….
Zirvedeki Beşiktaş'ın ligin bitimine daha onbir hafta varken aldığı bir beraberlik, yapılan bütün hesapları altüst etti ve hesap kitap değişti.
Öyle ki, şimdi TV ve gazetelerde lig yeniden kurulmakta, hatta 4. sıradaki Fenerbahçe'nin bile şansı olduğundan bahsedilmekte… Sezon sonuna 10 hafta daha var, bu pilav daha çok su kaldırır ve biz bu gidişle daha çok hesap yapıp, bozarız.
Bu durumun sadece bize has olmadığını Şampiyonlar Ligi'nde Fransız devine 6 gol atarak dünyayı ayağa kaldıran Barcelona'nın, kendi liginde küme düşme mücadelesi veren Deportivo'ya yenilmesi örneğinde de gördük.
Ortalık toz duman oldu, her yer "Barça parçalandı" manşetleri ile yıkıldı.
Futbol işte! Büyüsü, sürprizlerinde saklı değil mi ki zaten? Demem o ki, sadece Türkiye'de değil bütün ülkelerde böylesine harlı bir ateş, futbol ateşi… Dünya dursa aldırmayan ama meşin top dönmeyince dünyanın sonu gelmişcesine çıldıran büyük bir kitlenin vazgeçilmezi… Çoğu yerde, gördüğü ilgi, ona sarf edilen emek siyasete bile verilmemekte… Onca spor dalı üvey evlat muamelesi görürken öz evlat o, baş tacı yine o… Dünya sporunun gündemini belirleyen baş aktör… Yine de her şeye rağmen… Futbol, güzel oyun vesselam...
ABD'NİN VERDİĞİ CEZA, TÜRKİYE'Yİ BAĞLAMAZ
Türk basketboluna sporcu olarak en üst düzeyde hizmet eden, dünya ikinciliği gururunu yaşatan ve yaşayan, NBA'de o ünlü bir replikteki gibi adeta 'parkeyi ağlatan' milli takımlarımızın değişmezi Hidayet Türkoğlu kardeşimiz, bütün bunların ardından Türk basketboluna yönetici olarak hizmet etmenin gururunu da tattı.
Kariyerindeki başarılar boyunu çok çok aşmış Türkoğlu'nun, federasyon başkanı olarak ülkemize çok güzel hizmetlerde bulunacağına başından beri inancım sonsuz… Avrupa, dünya ve olimpiyat madalyaları için tecrübelerinin ışığında belirlediği planlarının, ciddi çalışmalarının olduğunu tahmin etmek hiç zor değil….
Ancak, açılan dava ve son gelişen olaylara bakınca, birilerinin Hidayet'i hak ettiği o koltuktan kaldırabilmek için ciddi ciddi bir çalışma içerisinde olduğunu anlıyoruz.
Geçen hafta, TBF'nin davanın reddi yönündeki talebi reddedilerek, bilirkişi heyetinden rapor istendi ve yargılamanın devamına karar verildi.
Geçmişteki örneklerden de yola çıkarak konuya bir açıklık getirmek gerek… Federasyon başkanlığına aday olabilmenin kriterlerini belirleyen 'çerçeve statü' ye göre Hidayet'in koltuğu terk etmesi gerekiyor.
Ancak, durum açık olsa da Hido'nun durumu farklı… Kazın ayağı hiç de öyle değil yani… Hidayet Türkoğlu'nun NBA'de oynarken almış olduğu 6 aylık doping cezası sebebiyle başkan olamayacağı iddiası boş bir iddiadır. Hidayet, başkan olmanın tüm kriterlerini taşımaktadır.
Doğrusu şudur ki; NBA'de almış olduğu doping cezası, ülke olarak bizi hiç ilgilendirmez.
Çünkü, Hidayet'in cezasını WADA şemsiyesinin altında olmayan ve bağımsız doping testi yapan NBA yönetimi vermiştir.
Amerika'da almış olduğu ceza, Türkiye'de geçerli değildir; federasyon başkanlığına etki edemez.
Bu durumun aynen böyle olduğuna Spor Genel Müdürlüğü'nün benzer uygulamaları cevaz verir.
Mesela, Nurcan Taylan Türkiye'de almış olduğu doping cezası yüzünden ülkemizde hiçbir yarışmaya katılamazken yıllarca Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonalarına katılmıştır.
Evet… Birkaç ilgilisinin dışında kimse bilmez belki ama Nurcan olimpiyat madalyalarını boynuna dizerken ülkemizdeki hiçbir Türkiye şampiyonasına katılamıyordu.
Sadece Nurcan örneğine baktığınız zaman bile Hidayet Türkoğlu'nun seçilmiş başkan olarak o koltuğun meşru sahibi olduğu nettir.
Bu nedenle, gereksiz söze ve işgüzarlığa hiç mi hiç gerek yok.