Bölemezler ki bütün imanı yeter Türk'ün
- Yunus Akgül Yazıları
- 16 Aralık 2016, 00:40:22, Güncelleme: 16 Aralık 2016, 12:03:50
Bugüne kadar herhangi bir ülkede terör yöntemiyle amacına ulaşan bir örgüt var mı, bilemiyorum… Ama apaçık görünen bir şey var ki; bize uygulanan hiçbir hain plan tutmuyor.
Tutmadığı gibi her terör dalgası bizi birbirimize daha sıkı bir şekilde bağlıyor; saflar daha da sıklaşıyor.
Çeşitli nedenlerle gevşemeye yüz tutmuş olan bağlarımız, iyice birbirine kaynıyor.
Elbette, ödediğimiz bu ağır bedel ile yanıp kavruluyor, kahroluyoruz.
Ama her şeye rağmen, düşmanı sevindirmemek için yutkunuyoruz.
Nasıl kahrolmazsın ki; aslan gibi yiğitler toprağa düşerken, ateşler de yüreklere, ocaklara düşüyor.
Bizim çocuklarımız için kendi çocuklarını yetim bırakıp şehadet şerbetini içenlerle eriyip, bitiyor içerimiz… Yetimlerimiz, öksüzlerimiz, kolu kanadı kırık kadınlarımızla dağlanıyor, daralıyor göğsümüz… Bu tarifsiz acı ve yangın içinde tek tesellimiz, bu şer'den bir hayır doğduğu… Bir gerçeğin altını çizmek lazım; ne kadar büyük bir millet olduğumuzun farkına varıyor; bu vatanın kıymetini daha iyi idrak ediyoruz.
En önemlisi; dost ve düşman kim, dost maskeli alçaklar kim, arkadan bizi kim bıçaklamaya hazır; bu netleşiyor.
Katilin kim olduğundan artık hiç şüphemiz yok!...
Öyle olmasaydı, Cemil Meriç, "Kıyasıya bir savaştı bu… Haçla hilâlin, batıyla doğunun, imanla inkârın savaşı…" hiç der miydi?
Onun dediği gibi, "Dost düşmana karıştı" ve artık biz de topyekun saldırılara, topyekun cevaplar verebilmeyi öğrendik.
15 Temmuz'da tankların önüne yatan, F16'ya atlayan aziz milletimiz sadece bir söz, bir işaretle bankalara koştu; ülkesini ekonomik olarak çökertmeye de geçit vermedi.
Bundan sonra da dimdik ayakta olacağız Allah'ın izniyle...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ölürsem şehit, kalırsam gazi anlayışıyla mücadele eden bir milleti, yolundan döndürecek bir silah daha icat edilmedi." cümlesi, bunu ne kadar da güzel özetliyor.
"ARAMIZ BOZUK, KANIMIZ DEĞİL" DEDİLER
Son yaşadığımız olaylar sonrasında sporcularımızla, kulüp yöneticilerimizle ve forma rengi ne olursa olsun tüm takımlarımızın taraftarlarıyla gurur duydum.
Her zaman birbiriyle didişen, sürtüşen sporcularımız, yöneticilerimiz, seyircimiz nasıl da tek yürek oldu?
"Aramız bozuk, kanımız değil" diyen farklı formalar kucaklaşırken, tribünler "Vatan sana canım feda" sesleri ile inlerken, ben de bu tabloya hasret kalmış herkes gibi göz yaşlarıma hakim olamadım.
Uzun süre unutulmayacak jeneriklik hareketlere şahit olduk.
Galatasaraylı Yasin Öztekin ve Selçuk İnan ile Antalyasporlu futbolcuların gol sevinçlerini polislerimizle paylaşmaları gollerinden çok daha güzel,bir galibiyetten çok daha kıymetliydi.
Ziraat Türkiye Kupası'nda, farklı takımlara gönül vermiş taraftarlar, geliri şehit ailelerine verilecek olan Beşiktaş-Kayserispor maçına akın etti.
Aralarında ezeli rekabet olan 4 büyükler taraftarlarının, stada kol kola gelmesi "Böyle bir günde rengin önemi yok" demenin resmiydi.
Bu resmi hiç unutmayalım n'olur… Sırf bugüne özel olmasın.
Ezeli rekabetler, ebedi dostluğa dönüşsün artık..
Tek renk, tek yürek olduk mu bükülemez bu bilek… Akif'in "Girmeden tefrika (bölünme) bir millete, düşman giremez; toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez." sözünü hiç unutmayalım.
Biz böyle olmaya devam edelim, gerisi vız gelir tırıs gider.
Hain vurdukça biz daha da kenetleniriz; bir ölür bin diriliriz.
İşte bu yüzden;
BA-ŞA-RA-MA-YA-CAK-SINIZ!...
TÜRKİYE'YE DİZ
ÇÖK-TÜ-RE-MEYE-CEK-Sİ-NİZ!
MAVi-BEYAZ VEYA MOR-SARI…GERÇEK OLAN BAŞARI…
Osmanlıspor… Mavi-beyaz renkleri, morsarıya dönüşen başkent takımımız… Ankaraspor olarak ligden düşürülünce mahkeme kararıyla bir üst lige çıkmaya hak kazanmasına rağmen, federasyonun keyfi tutumuyla alt ligde oynatılmasını bir dizi film izler gibi izledik hep birlikte… Ancak, gördüklerimiz film değil gerçekti ve gerçekten de çok zor dönemler geçirdi Osmanlıspor... Yaşananlar, bir spor kulübünün sporcu ve yöneticileri için bir travma olacak kadar ciddi sıkıntılardı.
Bu gibi durumlarda, çoğunlukla pes edildiğini ve takımın dağıldığına şahit olmuşuzdur; liglerimiz bu örneklerle doludur. Osmanlıspor ise tam aksine, bu zoraki kimlik değişimi ile birlikte bir başarı hikayesi yazma yolunda hızla ilerliyor.
Süper Lig'e çıktıkları ilk sene, puan cetvelinin üst sıralarında elde ettikleri konum sayesinde Avrupa kupalarına katılmayı başardılar.
Ligimizde, böyle yanıp sönmeler zaman zaman olabilmekte… Bazı kulüplerimiz ilk çıktıları birkaç sezon zirve mücadelesi verip, sonra geldikleri yere tekrar gerisin geri dönüyorlar.
Oysa, Osmanlıspor'un gidişatı onlardan farklı seyretti. Geçen sezonu, gelip geçici bir durum olarak değerlendirsek bile bu sezon elde ettikleri başarı ile parmak ısırtıyorlar.
Ligde üst sıraları zorlamaya devam ederken, Türkiye Kupası'nda da aynı şekilde yollarına devam ediyorlar.
Avrupa Kupaları'nda, elemelerden sonra grup maçlarını da lider olarak tamamladılar.
Milyarlarca doların havalarda uçuştuğu futbol dünyasında, büyük paralar harcayarak da bu duruma gelmediler.
Rakamlar ortada… Osmanlıspor, transferler için son iki sezonda yaklaşık 850 bin euro harcamış.. Gruplardan çıkan 24 takım arasında da en az para onun kasasından çıkmış; yani bir Fenerbahçeli futbolcunun krampon parası kadar… Osmanlıspor'un bu başarısı, araştırılması gereken, bazı kulüplerimize de model olabileceğine inandığım yönetim şeklinde saklı...
Öğrenmek isteyene de burada önemli dersler saklı… "Bi 'dönüp bakın" derim…
12 DEVADAM NEREDE?
BasketbolDA Avrupa Ligi'ni seyretmeyenler gerçekten sportif anlamda çok şey kaçırıyorlar.
Müthiş maçlar izliyoruz. Kıran kırana tabiri, burada tam yerini buluyor.
Avrupa'nın bütün devleri bu ligde kozlarını paylaşıyorlar.
Barcelona, Real Madrid, Olympiakos, ÇSKA Moskova, Panathinaikos gibi yıldız takımların hepsi burada...
Basketbol severler için bir NBA maçını aratmayacak kadar keyifli maçlar oluyor.
Kulüplerimiz Fenerbahçe ve Anadolu Efes de bu ligin en iyileri arasındalar.
Görünen o ki, Fenerbahçe geçen sezon finalde kaybettiği kupayı bu sezon müzesine getirmeye kararlı...
En azından yine final oynayacak gibi duruyor...
Basketbol ve diğer bazı salon sporlarında yeni bir uygulama başlatılmış; kameralar soyunma odasına girip teknik direktörlerin sporcularına verdikleri son taktikleri seyirciyle paylaşıyorlar.
Güzel bir uygulama... Televizyon başında, o heyecana da ortak oluyorsunuz.
Galatasaray'ın geçen haftaki maçından önce Ergin Ataman'ın soyunma odasındaki son taktiklerini, görüntülerini izledim.
Ergin Ataman sporcularına taktiği İngilizce olarak veriyor. Obradoviç'i anladık, Mijatovuç'i de anladık; Türkçe bilmek zorunda değiller.
Ergin Ataman niye İngilizce konuşuyor?
Çünkü, sahaya sürdüğü beşlinin tamamı yabancı... Galatasaray'da durum böyle de Fenerbahçe ve Efes'te farklı mı? Hepsinin ilk beşleri yabancılardan kurulu...
Kulüplerde Avrupa Şampiyonluğu'nun takımlarımızın oynadığı bu oyuncular ile çok da uzun olmayan bir zaman içerisinde ülkemize geleceğine yürekten inanıyorum.
Ama iyi bir milli takım, 12 Dev Adam çıkarabileceğimiz konusunda endişeliyim.
2017 yılında Avrupa Şampiyonası, 2018 yılında Dünya Şampiyonası elemesi ve 2019 yılında da Dünya Şampiyonası var. 2020 yılı, esas hedef olan Olimpiyat Oyunları… 4 yıl sonunda Olimpiyat Oyunları'na katılacak bir takım hazırlanıyor mu?
Kulüplerimizin, bu görüntülerine bakınca Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonalarına katılabileceğimiz umudum azalıyor.
İnşallah ben yanılırım…