Nisyan varsa hep hüsran var
- Yunus Akgül Yazıları
- 09 Aralık 2016, 00:33:54
Millet olarak büyük özelliğimizdir çabuk unutmak...
Hafıza-i beşer nisyan ile malül, o da tamam ama bazı konular var ki unutulduğunu –unutturulduğunu- gördükçe "Bu kadar da olmaz" diye hayret etmeden geçemiyoruz.
İyi niyetimizi muhafaza ederek, gündemin hızında kaybolup gidiyordur diye düşünmeye gayret etsek de mevcut tablo, inatla bunun tam aksini söylüyor.
Biraz geriye sarıp, nisyan ve hüsran arasındaki sebep sonuç ilişkisinin örneklerine bakalım… Bundan kaç ay öncesinde Türk futbolunun büyük problemi olan kulüplerin borç batağını ve bu kötü durumdan kurtuluş yollarını konuşup tartışıyorken, şimdi bakıyorum da sporun gündeminin içinde fındık kadar yeri yok.
Peki, problem çözüldü mü?
Tabii ki hayır… Nedeni, her zamanki gibi halının altına süpürülüp gitmesi… Naklen yayın ihalesi yapıldı, hem de 600 milyon dolar gibi dudak uçuklatan bir rakama...
Bu parayla kulüpler pekala borçlarını ödeyebilirler.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili Hüsnü Güreli, "Kulüpler her yıl aldıkları paranın sadece yüzde yirmisini borçlarına yatırsalar, on yılda hiç borç kalmayacak" diyor.
"Yatırırlar mı?" diye soracak olursanız, muhteşemce (!) ziyan edilmiş kıymetli bir Farsça zarfa sığınarak cevaplarım.
'Zinhar!..' Bu ihale dolayısıyla futbol kulüplerinin gelirinin en az yüzde 40 civarında artacak olması, borçlarını ödemek için bir refleks gösterecekleri anlamına gelmiyor. Çünkü, birkaç istisna dışındaki birçoğu, buradan gelecek olan paranın en az 3-5 katı fazlasına denk gelecek bütçelerini çoktan yapmış, bankalar da yeni krediler için kapılarını çalacak yöneticileri dört gözle beklemeye başlamışlardır bile...
Süper Lig kulüpleri, çoğunluğu bankalara olmak üzere toplam 5 milyar dolar borcun altındadır ve bu borcun 3.7 milyar TL'si, toplam borçları son 5 yılda yüzde 456 artış gösteren dört büyüklere aittir.
18 Süper Lig kulübünün toplam yıllık geliri ise; reklam, seyirci ve Spor Toto gelirleri hariç yaklaşık olarak 2.5 milyar TL'dir. Bazı kulüplerin ileriye doğru on yıllık gelirleri, bankalar tarafından ipotek altındadır. Bu kulüpler, aldıkları yeni kredilerle eski kredileri kapatma telaşındadır.
Bu rakamlar bize çok açık bir şekilde göstermektedir ki; iyi yönetildiği takdirde kulüplerimiz bırakın borçlu kalmayı, tam aksine kârlı bir kuruluş haline bile gelebilirler.
Ancak, reklam yapmak ve taraftara şirin görünmek için tuğla kalınlığında banknotlar harcayarak yaptıkları dengesiz transferlerle, kulüplerini borç sarmalına sokan yöneticiler sorumlu davranmadığı sürece bu paralar ne kadar artarsa atsın bu problem çözülmeyecektir.
Hatırlayanımız var mı?
Daha bu senenin Haziran ayında Kulüpler Yasası'nın çıkarılacağı ve bu yasayla, denk bütçenin aşılması durumunda bedelin, yöneticilerin kendi ceplerinden ödeme yükümlüğünün getirileceği konuşuluyordu.
Çoktan hafızalardan uçtu gitti… Ya da doğru cümleyle; "Unutturuldu gitti." Galatasaray Kulüp Başkanı Dursun Özbek'in Florya ve Riva arazilerinin delegelerden satış yetkisini alabilmek için verdiği sözler de hafızalarda çoktan buharlaştı.
Sayın başkanın bu vaadini ara ara hatırlatmanın Galatasaray camiası ve Türk futbolu adına faydalı olduğunu düşünüyorum.
Hani tüzük değişecek, denk bütçenin aşılması durumunda yöneticilere, aşılan para miktarını kendi ceplerinden ödeme şartı getirilecekti ya… O işte..
Başkan sözünde duracak mı, yoksa boş bir vaat olarak mı kalacak?
Galatasaraylılar bu sözün takipçisi olacaklar mı?
Kafamda sorular dizi dizi… Cevapları bilmiyoruz ama takipteyiz sizi…
BİZDE BÖYLE DERLER
Gazete ve televizyonlarımız, yabancı ajanslardan gelen haberleri hiç bir süzgeçten geçirme gereği duymadan, olduğu gibi yayınlama geleneğinden hiç vazgeçmez.
"Filistinliler neden terörist, teröristler ise neden özgürlük savaşçısı olmuştur?" sorusunun cevabı buradadır.
Hiç şüphesiz medyamız sayesinde… Buradan lafı şu bizim Aboubakar'a getireceğim.
Türkiye'de Beşiktaşlı taraftarların Ebubekir ismi ile ifade ettiği Kamerunlu golcü, "Ben orjinallikten yanayım. Benim adım Aboubakar, Ebubekir değil" dese de, Kamerunlu yıldızın adının Türkçe söyleniş şekli Ebubekir'dir.
Yabancı ajanslar öyle geçti diye, İngilizcede bu şekilde yazılıyor ve kendi de öyle kabul ediyor diye böyle mi telaffuz edeceğiz yani?
Türkçedeki telaffuzla Aboubakar Ebubekir, Karim de bildiğimiz Kerim yahu… Tıpkı, Omar'ın Ömer olduğu gibi...
Arapçada olduğu gibi İlyas'a Al-yas, Eyüp'e Ayup, Zekeriya'ya Zakariya mı diyoruz ki, bu golcülere de böyle seslenelim? Yok canım…
TÜRK SPORUNUN DOLARLA İMTİHANI
Cumhurbaşkanımızın, "Dövizi bırakalım, Türk lirasına dönelim" diye yaptığı çağrı, toplumun her kesiminden yoğun karşılık bulmaya devam ediyor.
Çeşitli esnaf grupları, konuyla ilgili kampanyalar düzenleyip, ekonomik darbe girişimini önlemek için Cumhurbaşkanımıza destek veriyorlar.
Devlet kurumları, ihalelerini bundan sonra Türk lirasıyla yapacaklarını açıkladılar.
Bazı AVM'ler, kiraları dolar yerine Türk Lirası olarak alacaklarını duyurdu.
Türkiye hassasiyeti taşıyan Türk televizyonları, dövizini bozan vatandaşlara, görüntülerini çekip yolladıklarında ekranlarında yer vereceklerini bir teşvik olarak ortaya koydular.
Örnekler her gün çoğalıyor; milletimizin "Türk Lirası'na dönüş" gayretini gururla alkışlıyoruz.
Ekonomistler bu çağrının nasıl bir etki yapacağı konusunda tartışa dursun, biz kendi evimizin içine dönüp bir bakalım.
Bu milli duruşa, spor camiasından en hızlı tepkiyi pistlerin fırtınası, Türk sporunun altın genci Kenan Sofuoğlu verdi.
Sofuoğlu yaptığı açıklamayla, Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine şampiyonluktan elde ettiği paranın tamamını Türk Lirası'na çevirdiğini duyurdu. Osmanlıspor Teknik Direktörü Mustafa Reşit Akçay'da aynı konuda duyarlılığını göstererek farklı bir teklifte bulundu; özür de dileyerek Merkez Bankası'na 20 bin dolar verebileceği açıklamasını yaptı.
Ardından, Selçuk İnan G.Saraylı yöneticilerin teklifine "Evet" diyerek maaşını TL olarak almayı kabul etti.
Bazı federasyonların, bankalardaki euro ve dolarlarını "Dövizleri bozduruyoruz" diye sunması ise yerindedir ama bunu bir kahramanlık hikayesiymiş gibi değerlendirmek fazla… Çünkü, federasyonlar bütçelerini Spor Bakanlığı'ndan Türk Lirası olarak almakta… Bu parayı düşük kurdan dövize çevirip kasaya koymak sonra da kur yükselince bozmak… Şu sıra, memleket için elbette faydası büyük ve yanlış değil ama "100 dolar bozdurup makbuzunu getirenin ayakkabısını bedava boyarım" diyen ayakkabı boyacısı kardeşimin gösterdiği milli refleksi düşününce de bir kahramanlık değil… Spor meydanlarında mücadele edenlerin, devletin bu ekonomik mücadelesine vereceği katkıyı bekleyip göreceğiz.
Bakalım Türk spor dünyası, Türkiye söz konusu olduğunda ne derece hassas?
Köşelerinde oturanlar!
Dolar ters köşe benden söylemesi…