Etnospor'la fırsat gördük
- Yunus Akgül Yazıları
- 02 Eylül 2016, 21:53:05
Atletizm, atıcılık, güreş, eskrim, bisiklet, halter, cimnastik, yüzme ve tenis branşlarında yarışmaların yapıldığı Atina'daki ilk olimpiyat organizasyonunun ardından geçen uzun yıllar boyunca birçok spor branşı oyunlarda bir görünüp bir yok oldu...
2016 Rio'da ise tam 28 branşta (alt kategoriler hariç) yarışlar yapıldı... Bu arada birçok spor dalı olimpiyat oyunlarında bazen var olup bazen de kaybolup gittiler...
Olimpiyat oyunlarında yer alıp sonra çıkan bazı spor dalları bugün artık dünya üzerinde yok...
Olimpiyat tarihi boyunca organizasyon bünyesinde yer alan spor çeşitlerine şöyle bir göz gezdirecek olursak bu konuda çok önemli iki etmenin rol oynadığını çok rahatlıkla görebiliriz...
Birincisi baskın veya emperyal diyebileceğimiz ülkelerin etki ve baskısı ile programa giren spor dalları... İkincisi ise televizyon çağının başlamasıyla birlikte oyunlarda yer alan veya oyunlara veda eden spor dalları...
Emperyalizmi sözlükler kısaca "bir devlet veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmak" olarak tarif ederler... Emperyalizm araştırmaları genelde siyaset biliminin konusudur...
Emperyal güçler başka devlet veya ulusları etki altına alabilmek için geçmişte askeri güçten faydalanmışlar... Gözlerine kestirdikleri halklar üzerinde silah gücüyle baskı kurmuşlar...
Günümüzde ise silahın ve ağır baskıların yerini kültür ve spor alanı almış durumdadır...
Emperyal güçler bir ülke veya ulus üzerinde kuracakları baskıyı kendi kültür ve spor etkinliklerini dayatma yoluyla gerçekleştirirler...
Bugün olimpiyat oyunlarında yer alan veya spor kanallarını işgal eden spor dallarına baktığımızda ne demek istediğimiz çok daha kolay anlaşılabilir...
Olimpiyat organizasyonunu Amerikan menşeli spor dalları işgal etmiş gibidir... Spor tarihinin son elli yıllına baktığımızda ise karşımıza farklı bir tablonun çıktığını görmek mümkündür...
Özellikle uzak doğu ülkelerinin etnik diyebileceğimiz spor dallarını dünyaya müthiş bir pazarlama ile sunup beynelminel hale getirmeleri ve bunlardan birçoğunu da olimpiyat programına sokabilmeleri bizlere de aynı şekilde bir yeşil ışık yakabilir...
Kungfu, Badminton, masa tenisi, karate, tekvando, judo, sumo güreşi gibi sporlar uzak doğu ülkelerinin spor konusundaki pazarlama başarılarıdır...
Bugünün dünyasında pazarlamasını yaptığınız ürün televizyon dünyası tarafından kabul görmezse hiçbir şekilde başarı şansı bulamaz... Bugün için sporda televizyon demek neredeyse her şey demektir...
Yani ürününüzün mutlak surette insanları cezbeden bir görselliği olmak zorundadır. Ayrıca saniyeleri binlerce dolar demek olan televizyonda işgal edeceğiniz süreler de son derece makul ve mantıklı olmak zorundadır...
Şimdi bütün bunları neden anlatma gereği duyduk?..
Geçtiğimiz hafta sonunda İstanbul'da başkanlığını Bilal Erdoğan'ın yaptığı Dünya Etno Spor Konfederasyonu'nun düzenlediği "etno spor ve kültür festivali" vardı... Burada bizim de adını ilk defa duyduğumuz spor dallarının müsabakaları yapıldı. Türk dünyasının zengin spor kültürü İstanbullular'a tanıtılmaya çalışıldı...
Bilal Erdoğan spora ve özellikle de geleneksel sporlara olan ilgisini "okçular vakfı"nı kurarak göstermişti.
Şimdi de "Dünya Etnospor Konfederasyonu"nu kurarak bu konuda çok daha ciddi adımlar atmak istediğini gösterdi...
Şimdi Bilal Erdoğan ve konfederasyonundan beklentimiz Türk dünyasının etnik sporlarını yeniden gün yüzüne çıkarıp insanların beğenisine sunarken hiç değilse bir sporumuzu da bütün dünyanın ilgisine sunması...
Özellikle yağlı güreş sporuna dünyanın ilgisi her geçen gün artıyor... Bu spor dalımız Türk döneri gibi dünyayı işgal etmeye hazır...
Birazcık güç versek yeterli olacak...
Şöyle ki; dünya yağlı güreşimize otantik veya etnik bir etkinlik olarak bakıyor...
Bazı kural değişiklikleri ile televizyonlara girmek gerekiyor... Kafa kafaya verip saatlerce bir hareket yapmayı bekleyen bir güreş müsabakasını hiçbir televizyon kuruluşuna verdiremezsiniz. Yapacağınız bazı değişikliklerle bu güreşi hızlandırıp televizyonlar için cazip hale getirebilir ve dünya literatürüne girebiliriz...
Çin, Japonya ve Kore'nin bugün birçoğu olimpiyatlarda yer alan etnik sporlarının dünyanın en ücra köşelerinde bile yapılıyor ve seyrediliyor olmasının hikayesi müthiş bir tez konusudur...
Hikaye kısaca şöyle özetlenebilir...
Bir ülkede benzer spor dallarından birisini yapan antrenör veya antrenörler seçilir...
Her türlü masrafları karşılanarak ülkeye davet edilir... Üç beş aylık kurstan sonra ülkesine gönderilir ve o branşın kursu açtırılır... Sonra da belli aralıklarla üstatlar gönderilerek antrenörlere kurs vermeye devam edilir... Sonra da müsabakalara sporcular gönderilmeye başlanır...
Bizim yağlı güreşimiz de neden etrafımızdaki ülkelerden başlayarak dünya piyasasına çıkarılamasın ki!..