Mazlumun ahı, indirir şahı
- Yunus Akgül Yazıları
- 18 Haziran 2016, 20:42:02
6 yıl önce Avrupa Şampiyonası'nın hangi ülkeye verileceği toplantısında Türkiye'yi pis oyunlarına alet edenlere bir bakın. Platini yolsuzluktan 'Game over' oldu, Fransa ise turnuva hemen bitsin derdinde
Tarih 28 Mayıs 2010… İsviçre, Cenevre, Espace Hippomene Kültür Merkezi… 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'na ev sahibi olacak ülke belirleniyor.
İtalya eleniyor, masada Türkiye ve Fransa baş başa kalıyor.
Her şeyin çok önceden belli olduğu bu sahte, çirkin oylamada final konuşmalarını dinliyoruz. Türkiye adına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fransa adına da Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy konuşuyor.
Ardından UEFA'nın anlı şanlı (!) delegeleri, İngiliz Geoffrey Thompson başkanlığında bir odaya çekilip, oylama yapıyorlar. Sonra da aylar öncesinden yazıldığından emin olduğumuz 'France' kağıdını zarfın içinden çıkarıyorlar.
Yöneticilik hayatımda en çok üzüldüğüm ve unutmak istediğim anlardan biridir bu...
Yanlış anlaşılmasın Euro 2016'yı Fransa'ya karşı kaybetmemiz değil, kaybedeceğimiz belli olan bir oylamaya, Türkiye'nin en yüksek makamının alet edilmesidir yüreğimi acıtan...
O gün orada, Sarkozy ve Platini'nin kendilerinden son derece emin ve şımarık bir eda ile gelip, koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni bu kurguya alet etmelerini hala daha içime sindirebilmiş değilim.
UEFA Başkanı Platini, başkanı olduğu bir kurumun en büyük şampiyonasını ülkesinde yapmak istiyor, bunun karşısında kim durabilir?
Elbette hiç kimse...
Dolayısıyla da öyle oluyor. Dünyanın en prestijli organizasyonlarından biri olan ve her ülkenin düzenleyebilmek için çırpındığı bu şampiyonada, Fransa ile yarışmaktan imtina eden ülkeler birer birer çekiliyorlar.
Fransa'nın karşısında Donkişot olarak bir tek Türkiye kalıp, adeta yel değirmenleri ile savaşa devam ediyor. Dönemin TFF yönetimi, öyle bir hava estiriyor ki, sanırsın şampiyona cebimizde...
Oysa her şey, UEFA'nın ve dolayısı ile Platini'nin kurgusundan ibaret, o iş Fransa lehine çoktan bitmiş; atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş...
Türkiye'nin dışında hiçbir ülke, bu durumu deyim yerindeyse "yemiyor".
Ama bu bir yarışma ve mutlaka bir rakip gerektirdiği için plan böyle işliyor. TFF, bu yemi yutuyor.
Platini'nin o günlerdeki açıklamalarını hatırlayın... Bir moda benzetmeyle söyleyelim; öyle bir algı operasyonu yapmıştı ki, sanki Türkiye ile Fransa kafa kafaya bir mücadele veriyor, hatta Türkiye bu yarışta bir adım önde gidiyordu.
Yersen... Bize, oylamayı 7'ye 6 kaybettiğimiz söylendi ama hangi üyenin hangi ülkeye oy verdiği, asla açıklanmadı.
Biz de biliyoruz ki; asla böyle bir oylama yapılmadı.
Ya, ne oldu?
Ne olacak, içeriye girip çay, kahve içtiler.
Daha önceden yazılmış ve zarfın içine konmuş 'France' yazısını çıkarıp, kazananı açıkladılar. Kıl payı biz kaybettik gibi oldu ama aslan payını Fransa aldı.
Tıpkı o ünlü tekerlemede olduğu gibi:
" -Ağaç nerde? Balta kesti.
-Balta nerde? Suya düştü.
-Su nerde? İnek içti.
-İnek nerde? Dağa kaçtı.
-Dağ nerde? Yandı, bitti kül oldu." Türkiye'ye de "Komşu, komşu hu!.." dediler ve sporda bir tiyatro perdesi daha usulsüzlüğe (!) yakışır şekilde kapandı.
Çok da hayret ettiğimiz bir şey değildi bu aslında... Çünkü, sadece UEFA'da değil, istisnasız bütün uluslararası federasyonlarda işler bu şekilde yürür; başkan ne derse o olur.
Ama başkanların bazılarının akıbetini de unutmayalım.
Örneğin; Euro 2016'yı ülkesine monte eden Michel François Platini...
O günlerin güçlü Platini'si şimdi nerelerde?
Sinirinizden tırnaklarınızı yemekten başka bir şeyin elinizden gelmediği zamanlarda, "Allah'ın adaleti" dediğiniz gelişmeler olur. Adım adım FIFA Başkanlığına doğru yürüyen ve önünde hiçbir engelin kalmadığı düşünülen Platini, bugün rüşvet ve yolsuzluk damgası yiyerek, dünyanın en yüz kızartıcı suçlamalarıyla kaybolup, gitti.
Oysa, şu gün Fransa'daki maçlarda, statların en saygın koltuklarında FIFA Başkanı olarak gülümseyerek maç seyrederken görecektik dünya televizyonlarında Michel'i...
Kadere bakın ki, Fransa'nın şampiyonayı düzenlemesine 1 ay kala istifa etmek zorunda kaldı.
"Game over!.." Fransa için belki oyun devam ediyor ama Platini için kötü bitti.
"Alma mazlumun ahını..." İlahi adalet işte...
Fransa yanıyor
Avrupa ve özelde de Fransa, yaşadığı ekonomik ve sosyal krizlerle çalkalanmakta...
Türkiye'yi her fırsatta polis şiddeti ile suçlayan Fransızlar, göstericileri biber gazlarına boğup, yerlerde sürüklüyor.
Gerektiğinde silah kullanmaktan geri durmuyor.
Bütün bu yaşananlara, şimdi bir de Avrupa Şampiyonası için ülkeye gelen holiganların yaptıkları eklenince, ülke yangın yerine döndü.
Oysa Avrupa Şampiyonası'ndan Fransa'nın maddi olarak beklentisi oldukça fazla idi. Şimdi bu kazanç, holiganlarla mücadeleye gidiyor.
Organizasyon başarısı ile kendisinden söz ettireceğinden emin olan Fransa, daha büyük belalara düşmeden şampiyonayı bitirebilme telaşında...
Fransa'nın sokaklarında dehşet var.
Söz konusu insan canı iken "Ooh olsun, beter olun!.." demeyi aklımızdan bile geçirmeyiz. Terör, insanlık suçudur; bu net!...
Ancak, Türkiye'deki en ufak bir menfi sosyal harekette, turist olarak ülkemizde bulunan vatandaşlarını geri gelmeleri, gidecek olanları da gitmemeleri konusunda uyaran batı ülkelerine karşılık, ülkemizin benzer durumlarda ne yaptığını merak ediyorum?
Euro 2016 için bu ülkede bulunan vatandaşlarımızı uyardık mı? Sahi, niye hala vatandaşlarımızı geri çağırmıyoruz ki biz?
KUTUCUK
Canımı yakan; ben yöneticilikten ayrıldıktan sonra yaşanan benzer bir olay daha vardır spor tarihinde yazılı, hafızalara kazılı... O da; zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 Eylül 2013'te, Buenos Aires'teki 2020 Olimpiyat adaylığı oylamasına, spordan sorumlu üst düzey yetkililer tarafından yanlış brife edilerek, ev sahipliğimizin kesin olduğu garantisinin kendisine verilmesi neticesinde gitmesi ve ne yazık ki ülkemizin eli boş dönüşüdür. Beraberinde hatırı sayılır bir devlet kafilesiyle, St. Petersburg'daki G-20 zirvesinden ayrılıp, özel uçakla Arjantin'e geçecek kadar sporu öncelikleyen – accord priority treatment- bir lidere, kazanma garantimizin olmadığı bilinen hayati bir karar toplantısında prezantasyon liderliği yaptırmak, hangi aklın ürünüdür hala anlayabilmiş ve bir Türk vatandaşı olarak hazmedebilmiş değilim. Cenevre'de olduğu gibi o anı bizzat yaşamış olmamamız dahi, tesellli olamaz böyle bir durumda... Çünkü söz konusu olan Türkiye Cumhuriyeti ve onu temsil eden bir Başbakandır.
Tarih 28 Mayıs 2010… İsviçre, Cenevre, Espace Hippomene Kültür Merkezi… 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'na ev sahibi olacak ülke belirleniyor.
İtalya eleniyor, masada Türkiye ve Fransa baş başa kalıyor.
Her şeyin çok önceden belli olduğu bu sahte, çirkin oylamada final konuşmalarını dinliyoruz. Türkiye adına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fransa adına da Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy konuşuyor.
Ardından UEFA'nın anlı şanlı (!) delegeleri, İngiliz Geoffrey Thompson başkanlığında bir odaya çekilip, oylama yapıyorlar. Sonra da aylar öncesinden yazıldığından emin olduğumuz 'France' kağıdını zarfın içinden çıkarıyorlar.
Yöneticilik hayatımda en çok üzüldüğüm ve unutmak istediğim anlardan biridir bu...
Yanlış anlaşılmasın Euro 2016'yı Fransa'ya karşı kaybetmemiz değil, kaybedeceğimiz belli olan bir oylamaya, Türkiye'nin en yüksek makamının alet edilmesidir yüreğimi acıtan...
O gün orada, Sarkozy ve Platini'nin kendilerinden son derece emin ve şımarık bir eda ile gelip, koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni bu kurguya alet etmelerini hala daha içime sindirebilmiş değilim.
UEFA Başkanı Platini, başkanı olduğu bir kurumun en büyük şampiyonasını ülkesinde yapmak istiyor, bunun karşısında kim durabilir?
Elbette hiç kimse...
Dolayısıyla da öyle oluyor. Dünyanın en prestijli organizasyonlarından biri olan ve her ülkenin düzenleyebilmek için çırpındığı bu şampiyonada, Fransa ile yarışmaktan imtina eden ülkeler birer birer çekiliyorlar.
Fransa'nın karşısında Donkişot olarak bir tek Türkiye kalıp, adeta yel değirmenleri ile savaşa devam ediyor. Dönemin TFF yönetimi, öyle bir hava estiriyor ki, sanırsın şampiyona cebimizde...
Oysa her şey, UEFA'nın ve dolayısı ile Platini'nin kurgusundan ibaret, o iş Fransa lehine çoktan bitmiş; atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş...
Türkiye'nin dışında hiçbir ülke, bu durumu deyim yerindeyse "yemiyor".
Ama bu bir yarışma ve mutlaka bir rakip gerektirdiği için plan böyle işliyor. TFF, bu yemi yutuyor.
Platini'nin o günlerdeki açıklamalarını hatırlayın... Bir moda benzetmeyle söyleyelim; öyle bir algı operasyonu yapmıştı ki, sanki Türkiye ile Fransa kafa kafaya bir mücadele veriyor, hatta Türkiye bu yarışta bir adım önde gidiyordu.
Yersen... Bize, oylamayı 7'ye 6 kaybettiğimiz söylendi ama hangi üyenin hangi ülkeye oy verdiği, asla açıklanmadı.
Biz de biliyoruz ki; asla böyle bir oylama yapılmadı.
Ya, ne oldu?
Ne olacak, içeriye girip çay, kahve içtiler.
Daha önceden yazılmış ve zarfın içine konmuş 'France' yazısını çıkarıp, kazananı açıkladılar. Kıl payı biz kaybettik gibi oldu ama aslan payını Fransa aldı.
Tıpkı o ünlü tekerlemede olduğu gibi:
" -Ağaç nerde? Balta kesti.
-Balta nerde? Suya düştü.
-Su nerde? İnek içti.
-İnek nerde? Dağa kaçtı.
-Dağ nerde? Yandı, bitti kül oldu." Türkiye'ye de "Komşu, komşu hu!.." dediler ve sporda bir tiyatro perdesi daha usulsüzlüğe (!) yakışır şekilde kapandı.
Çok da hayret ettiğimiz bir şey değildi bu aslında... Çünkü, sadece UEFA'da değil, istisnasız bütün uluslararası federasyonlarda işler bu şekilde yürür; başkan ne derse o olur.
Ama başkanların bazılarının akıbetini de unutmayalım.
Örneğin; Euro 2016'yı ülkesine monte eden Michel François Platini...
O günlerin güçlü Platini'si şimdi nerelerde?
Sinirinizden tırnaklarınızı yemekten başka bir şeyin elinizden gelmediği zamanlarda, "Allah'ın adaleti" dediğiniz gelişmeler olur. Adım adım FIFA Başkanlığına doğru yürüyen ve önünde hiçbir engelin kalmadığı düşünülen Platini, bugün rüşvet ve yolsuzluk damgası yiyerek, dünyanın en yüz kızartıcı suçlamalarıyla kaybolup, gitti.
Oysa, şu gün Fransa'daki maçlarda, statların en saygın koltuklarında FIFA Başkanı olarak gülümseyerek maç seyrederken görecektik dünya televizyonlarında Michel'i...
Kadere bakın ki, Fransa'nın şampiyonayı düzenlemesine 1 ay kala istifa etmek zorunda kaldı.
"Game over!.." Fransa için belki oyun devam ediyor ama Platini için kötü bitti.
"Alma mazlumun ahını..." İlahi adalet işte...
Fransa yanıyor
Avrupa ve özelde de Fransa, yaşadığı ekonomik ve sosyal krizlerle çalkalanmakta...
Türkiye'yi her fırsatta polis şiddeti ile suçlayan Fransızlar, göstericileri biber gazlarına boğup, yerlerde sürüklüyor.
Gerektiğinde silah kullanmaktan geri durmuyor.
Bütün bu yaşananlara, şimdi bir de Avrupa Şampiyonası için ülkeye gelen holiganların yaptıkları eklenince, ülke yangın yerine döndü.
Oysa Avrupa Şampiyonası'ndan Fransa'nın maddi olarak beklentisi oldukça fazla idi. Şimdi bu kazanç, holiganlarla mücadeleye gidiyor.
Organizasyon başarısı ile kendisinden söz ettireceğinden emin olan Fransa, daha büyük belalara düşmeden şampiyonayı bitirebilme telaşında...
Fransa'nın sokaklarında dehşet var.
Söz konusu insan canı iken "Ooh olsun, beter olun!.." demeyi aklımızdan bile geçirmeyiz. Terör, insanlık suçudur; bu net!...
Ancak, Türkiye'deki en ufak bir menfi sosyal harekette, turist olarak ülkemizde bulunan vatandaşlarını geri gelmeleri, gidecek olanları da gitmemeleri konusunda uyaran batı ülkelerine karşılık, ülkemizin benzer durumlarda ne yaptığını merak ediyorum?
Euro 2016 için bu ülkede bulunan vatandaşlarımızı uyardık mı? Sahi, niye hala vatandaşlarımızı geri çağırmıyoruz ki biz?
KUTUCUK
Canımı yakan; ben yöneticilikten ayrıldıktan sonra yaşanan benzer bir olay daha vardır spor tarihinde yazılı, hafızalara kazılı... O da; zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 Eylül 2013'te, Buenos Aires'teki 2020 Olimpiyat adaylığı oylamasına, spordan sorumlu üst düzey yetkililer tarafından yanlış brife edilerek, ev sahipliğimizin kesin olduğu garantisinin kendisine verilmesi neticesinde gitmesi ve ne yazık ki ülkemizin eli boş dönüşüdür. Beraberinde hatırı sayılır bir devlet kafilesiyle, St. Petersburg'daki G-20 zirvesinden ayrılıp, özel uçakla Arjantin'e geçecek kadar sporu öncelikleyen – accord priority treatment- bir lidere, kazanma garantimizin olmadığı bilinen hayati bir karar toplantısında prezantasyon liderliği yaptırmak, hangi aklın ürünüdür hala anlayabilmiş ve bir Türk vatandaşı olarak hazmedebilmiş değilim. Cenevre'de olduğu gibi o anı bizzat yaşamış olmamamız dahi, tesellli olamaz böyle bir durumda... Çünkü söz konusu olan Türkiye Cumhuriyeti ve onu temsil eden bir Başbakandır.