Beyaz fil yük, tehlike büyük

Yunus Akgül
İngilizce'deki "White elephant" yani beyaz fil deyimi, sahip olması ve bakması çok pahalıya mal olan ama hiçbir işe de yaramayan nesneleri ifade eder. Bu deyim; kısa süreli bir organizasyon için trilyonlar harcanarak yapılan ve ardından kaderine terk edilen yapılar için kullanılır dünya literatüründe...
Genellikle de spor organizasyonlarında daha fazla kendini gösterir bu sendrom... Dünya olimpiyatları ve şampiyonaları için yüz milyonlarca dolar'ı yutan devasa tesisler, hepi topu bir aylık bir kullanım süresinin ardından kaderlerine terkedilir, in cin top oynamaz bir halde atıl kalmaya ve çürümeye mahkum edilir.
Bu büyük kaynak israfı, günümüzde olimpiyat organizasyonlarının en çok eleştirilen konusudur. Elbette ki devletler, olimpiyatlar için modern ve büyük stadyumlar, spor kompleksleri yapmak zorundadır.
Ancak, oyunların ardından, bakım, onarım ve aktif kalabilmelerinin dudak uçuklatan maliyetleriyle bu tesisler, ülkelerinin başına dert olur. Sonunda, birçok değerli tesis ayakta kalmanın ağır yükünü taşıyamayıp, yıkılıp gider.
2004'te Atina Olimpiyatları için yapılan 23 tesisten bugün işlevini devam ettirebilen sadece bir tane vardır, diğer 22'si "ıssız adam" gibi... Yunanlı atletler, antrenman için Güney Kıbrıs'a gidiyorlar.
Güney Afrika'da gerçekleştirilen 2010 FIFA Dünya Kupası'nın stadyumları da benzer durumdadır.
2014'te Brezilya'da düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nın statlarına ise "Satılık" ilanı asılmıştır bile... 2008 Pekin Yaz Olimpiyatları'nın gözbebeği, "Kuş Yuvası" adındaki dillere destan Pekin Ulusal Stadyumu için harcanan yıllık bakım ücreti de 20 milyon dolar civarındadır.
Olimpiyat organizasyonu gerçekleştirip de "Beyaz Fil Sendromu"na yakalanmayan hiçbir ülke -İngiltere/Londra hariç- hemen hemen yok gibidir.
Bizde ise düne kadar, bir çoğu 50 yaşını geçmiş, her an seyircilerin üzerine yıkılacak diye ödümüzün patladığı çağ dışı kalmış stadyumlarımız "Yeni Türkiye" resminde sırıtıyor ve yeniden yapılanmanın önemli bir ayağı da böylece topal kalıyordu.
Mevcut köhne ve demode yapılar, artık başarılı bir çalışma ile teker teker modernize edilmekte...
Bu, kesinlikle yapılması gereken çok önemli bir çalışma ancak bu stadyumlarla ilgili, göz ardı etmememiz gereken bir tehlike de kapımızın önünde bekliyor. Köhneden yeniye dönüştürülen bu tesislerin, yakın zamanda büyük masraflar açarak birer "Beyaz Fil"e dönüşme olasılığı hayli yüksek... İstanbul hariç, diğer illerimizde yapılmış ve yapılmakta olan stadyumlarımıza şöyle bir bakınca karşımıza şu tablo çıkıyor:
Konya Stadı: 42 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 16 bin... Bursa Stadı: 43 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 10 bin... Antalya Stadı: 33 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 10 bin... Mersin Stadı: 25 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 6 bin... Kayseri Stadı: 33 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 3 bin... Rize Stadı: 15 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 3 bin... Başakşehir Stadı: 17 bin kapasiteli, seyirci ortalaması 3 bin...
Adana 33 bin, Malatya 25 bin, Sivas 25 bin, Eskişehir 33 bin, Sakarya 25 bin, Samsun 33 bin, Gaziantep 33 bin, Trabzon 41 bin, Kocaeli 33 bin, Batman 15 bin, Diyarbakır 33 bin, Süper Lig takımlarına ait stadyumların en iyisi bile yüzde 10 kapasite ile çalışırken, inşaatları devam eden illerimizdeki takımların bazıları 1. Lig'de bile değiller...
O halde, sormamız gerekmiyor mu?
"İşletmesi ve yönetilmesi, emek, yetenek ve öngörü isteyen her biri devasa bu stadyumların yarınlarının planını iyi yaptık mı?" Yanıt; "Hayır" ise akıbetimiz hiç kuşkusuz "Beyaz Fil Sendromu"...
Felaket tellallığı da değil bu... Sadece, gelecek kuşaklara bir spor enkazı değil, sporda da güçlü bir Türkiye'yi miras bırakma çabası...

SPORDA HAS ADAM VE FOS ADAM FARKI…
Saha da, salonda ter dökenin, ülkesi için milli başarılara imza atmak için çalışanın adıdır sporcu...
Ya spor adamı?..
Kimdir ya da daha doğrusu kime spor adamı diyebiliriz?
Hasbelkader bir spor federasyonunun veya bir spor kulübünün yönetiminde bulunmuş ya da başkanlığını yapmış figürler değildir bizim spor adamı tarifinden anladığımız.
"İnsan ölür, kalır eseri" onuru ile etiketlenmiş, oturduğu koltuğun hakkını sonuna kadar vermiş olanlardır kastımız.
"Esaslı bir spor adamıydı" dediğimiz ile, "Gitti de kurtulduk" diye sevindiğimiz arasındaki farkta saklıdır bu tarif.
Türk sporuna yıllarını vermiş ve merkezinde yaşayanlar, aslında çok iyi bilirler has spor adamı ile fos spor adamı farkını...
Kendi şahsi şirketiniz söz konusu olsa kurşun kaleminizi bile teslim etmeyeceğiniz "Kifayetsiz muhteris" spor yöneticileri ile etrafınız lebalep doluysa, bunu ayırt edebilmeyi çabuk öğrenirsiniz.
Vasattan yola çıkarak, hasatta emeği olanlara varmaya çalışalım öyleyse...
Spor federasyonlarımızda yıllarca başkanlık yapanları, kazandırdıkları sporcu ve madalyalarla bir değerlendirin. Kulüplerimizde uzun yıllar başkanlık koltuğunu işgal edenlere bir bakın.
Kaç şampiyonluk, kaç madalya kazanmışlar; kurumsal anlamda kulüplerine hangi tesisleri yuva diye kazandırmışlar?
Tam da yeri gelmişken, Türk sporuna gerçek anlamda katkısı olan ve "Bu insanların yeri doldurulamaz" diyebileceğimiz birkaç ismi de anmadan geçmeyelim.
-Aziz Yıldırım-
Hafta başında yaptığı basın toplantısıyla yine ortalığı kasıp kavuran ve gündemi bir anda değiştiren Fenerbahçe Kulüp Başkanı'na birçoğumuz çok kızsa da, sportif dağarcığına bakıldığında Aziz Yıldırım gerçek bir spor adamıdır.
Oldukça tepki alan çıkışlarını eleştirsek de, kulübüne çeşitli branşlarda kazandırdığı şampiyonluklar bir kenara, kimsenin itiraz edemeyeceği gerçek şudur: Tesisleşme anlamında Türk sporuna ve gençliğine kazandırdıklarına hiçbir spor adamı yaklaşamaz.
Fenerbahçe Stadı'nın yapımı sırasında, Ankara'da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nü ikinci adres belleyen, yine Topuk Yaylası'ndaki tesislerinin yapımı sürecinde Ankara'ya adeta kamp kuran Aziz Yıldırım'ı sevelim ya da sevmeyelim verdiği onca emeği yok sayamayız. Bürokrasinin çetrefilli kilitlerini açmak için verdiği uğraşı, zamanın bürokratları olarak biz çok yakından biliyoruz Sonuca bakmak lazım o zaman; elde ne var?
Elde; sayesinde bir dünya kulübü hüviyetini kazanmış bir Fenerbahçe Kulübü var.
Yetmez mi sizce?
-İlhan CAVCAV
İlhan Cavcav'ın Atatürk Orman Çiftliği içerisinde yer alan spor alanlarının Gençlerbirliği Kulübü'ne tahsisi için verdiği çabayı da unutmuyor ve her zaman hatırlatmaktan geri durmuyoruz.
Eğer bugün, Gençlerbirliği Kulübü'nün dünya standartlarında spor tesisleri varsa, Atatürk Orman Çiftliği Kanunu'nda yapılan değişiklikle sahip olunan bu tesislerin hiç şüphesiz İlhan Cavcav'ın olağanüstü gayretleriyle var olduğunu söyleyebiliriz.
Tek başına bile bu, Sayın Cavcav'ın yeri doldurulamayacak bir spor adamı olduğunu anlatıyor zaten.
Bilmem, sağır sultanın duyduğu sporcu fabrikatörlüğünü de yazmak gerekli mi daha?
-Mehmet ÖZHASEKİ-
Yakın geçmişin Kayseri Belediye Başkanı, bu dönemin de Kayseri Milletvekili Mehmet Özhaseki, bir spor kulübü ya da spor federasyonu yönetmemiştir belki ama bana ve birçok spor otoritesine göre, yeniliklere öncülük eden Türkiye'nin yetiştirdiği önemli spor adamlarından biridir.
Örneğin; çoğu belediye başkanımıza kabul ettiremediğimiz teklifimizi hemen kabul ederek, bugünkü modern Kayseri Stadı'nı Kayseri'ye ve ülkemize kazandırmış vizyon sahibi bir spor hizmetkarıdır.
Erciyes Dağı'nda gerçekleştirdiği proje ile bugün orada, Türkiye'nin Kış Olimpiyatları düzenleyebileceği tesislerin temellerini de atmış isimdir Sayın Özhaseki...
-Fikret ORMAN
Beşiktaş kulüp Başkanı Fikret Orman da, hakiki anlamda bir spor adamı olduğunu Beşiktaş Stadı'nın yapımı esnasında ispatlamıştır. Her türlü sıkıntıyı göze alma cesaretini göstererek kulübüne modern bir yuva kazandırmış, dolayısıyla da memleketi için geleceğe kalıcı bir çivi çakma onurunu yaşamıştır.
Buna rağmen, günlerdir bize göre hiç de hak etmediği şekilde 'tu kaka' edilip, eleştiri okları üstünde geziyor sayın başkan...
İyi de... Yiğidin hakkı da yiğide...
Burada sadece spor adamı tanımına "cuk" oturan ve bunu hak ettiklerini bizzat gözümle görüp, yaşadığım, bildiğim isimleri örnek verdim.
Hiç şüphesiz, has spor adamı unvanını hak eden daha nice insan var ülkemizde...
Şimdi "Ya fos adamlar kimler?" diye sorduğunuzu da duyuyorum.
Adı üstünde işte; isimleri tek tek yazmaya hiç gerek yok.
Boşverin gitsin.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.