Türk sporunun gizli kahramanı
- Yunus Akgül Yazıları
- 15 Nisan 2016, 23:31:33, Güncelleme: 15 Nisan 2016, 23:31:48
Ancak burası daha önce Maliye Bakanlığı tarafından hastane (Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi yeni binası) yapımı için Sağlık Bakanlığı'na verilmiş olduğundan işler sarpa sarıyor.
Sağlık Bakanlığı yetkililerine gidip "Yer çok büyük; size de yeter, bize de" diyoruz ama söz geçiremiyoruz.
Bu güzel yeri bizimle paylaşma konusunda çok nazlanıyorlar ve girişimlerimiz sonuçsuz kalıyor.
Devreye, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan giriyor ve sorun tereyağından kıl çeker gibi kolayca halloluyor.
Şu anda o arazi üzerinde, dünyanın en modern ve en güzel stadyumlarından biri olan Ali Sami Yen Spor Kompleksi ( Türk Telekom Arena) ile Türkiye'nin en büyük hastane komplekslerinden biri gururla yükselmekte…
Veee Trabzon…
Akçaabat'ta denizin doldurulmasıyla elde edilen alanda dünyanın en güzel spor abidelerinden birini hayata geçirme zamanları… Zamanın Spor Bakanı sayın Faruk Nafiz Özak'ı ikna etmekte güçlük çekiyorum. Projenin "fizıbıl" olmadığı konusunda oldukça ısrarlı...
İkna çabalarım sonuç vermiyor ve projeye bir türlü başlayamıyoruz.
Bir Genel Müdür olarak inanılmaz bir stres ve çıkmaz içindeyken, bir gece vakti ansızın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan arıyor ve stadın akıbeti ile ilgili bilgi istiyor.
Durumu uygun bir dille izah ediyorum. O telefon konuşmasının hemen ardından "Türk sporunun cankurtaran hamisi" devreye giriyor ve bir hafta içinde bütün bürokratik engeller aşılıp, bir ay içerisinde de bütün hazırlıklar tamamlanıp ihaleye çıkılıyor.
Gelelim Türk sporunun son şaheseri Beşiktaş Stadı'na… Öncelikle, mesleği gereği dünyanın her yerindeki statları, salonları gezmiş, görmüş biri olarak abartmadan söylüyorum; Vodafone Arena ya da daha doğru adıyla Beşiktaş Stadı, donanımı bir yana eşsiz konumu ile dünyanın en güzel, en kıymetli stadıdır.
Hükümet imdada yetişti
Maliyeti 300 milyon lirayı geçen kompleksin yapım süresinde Beşiktaş Kulübü'nün kaynakları tükenip, sponsorlar pes edince hükümet imdada yetişiyor ve 50 milyon liralık bir kaynakla destek oluyor. Amma velakin, maddi sorun çözülse de her zamanki gibi "Bürokratik oligarşi" işleyişi tıkıyor.
Bir kez daha o sihirli değnek Türk sporuna değiyor; devreye yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan giriyor ve sorunu çözüyor.
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, açılış töreninde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben "Siz bizim gizli kahramanımızsınız" diyerek kendine yakışan kadirşinaslığı göstermiş; tam da olması gerektiği gibi, bir hakkı sahibine teslim etmiştir.
Türk futbolunun yanı sıra, diğer tüm branşlarda o sihirli değneğin nerelere daha dokunup, neleri şaha kaldırdığını yazmaya kalksam burdan köye yol olur.
Tecrübe ile de sabittir ki;
Türk sporu, gizli veya açık böyle bir kahramanı bir daha çok zor bulur.
Dopingsiz asla olmaz
Los Angeles Olimpiyat Oyunları sonrasında, ABD kadın takımı antrenörü Pat Connally senato araştırma komisyonu önünde şöyle demiştir: "ABD Olimpiyat Komitesi'nin olimpiyat öncesinde sporcularımıza resmi testlerde yakalanmamak için kurs düzenlediğini duyunca ana babası tarafından terk edilmiş bir çocuk gibi ihanete uğramış hissettim" (Olimpiyatlar Sahtekarlık ve Mafya) 4 Nisan 2016 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Ada'da doping şoku" manşetli bir haber vardı. The Sunday Times'dan aktarılan habere göre, İngiltere'de Mark Bonar adlı bir doktorun gizli kamerayla kaydedilen görüntülerinde, İngilizlerin birçok elit sporcusuna doping ilaçları verdiğini ifade ettiği yer alıyordu.
Gazeteciler, arada sırada böyle oyun bozanlık yapabilirler. Bu meslekte önemli olan, bir konunun haber değeri taşıyıp taşımadığıdır. Arada sırada yaşanan bu tarz yol kazalarına rağmen, kervan yoluna devam eder...
Şu hükmümüzü tekrar vurgulayalım;
"Dopingsiz performans sporu olmaz.
Ancak çok büyük hedefleri olmayan sporcular hariç"...
Yakalananlar ya acemiler ya da aptallardır. Şimdi buna bir üçüncü madde eklendi. O da; gözden çıkarılanlar....
Rus sporcular gibi mesela… Sanki bu zamana kadar çok temizlerdi de, hepsi birden aynı anda doping yaptılar ve sapır sapır dökülüp, patır patır yakalanmaya başladılar.
Geçen ay düzenlenen 16'ıncı Dünya Salon Atletizm Şampiyonası'nda madalyaları silip süpüren ev sahibi Amerika Birleşik Devletleri'nin bir tane sporcusunda bile doping izine rastlanmadı.
Sebebi, yazımızın giriş paragrafında ayan beyan görünüyor. Biz istediğimiz kadar temiz spordan, sporcu sağlığından, eşit şartlarda yarışmaktan bahsedelim, adamlar çoktan üçüncü boyuta geçmiş bile… Amerika Birleşik Devletleri, sporcusuna doping testlerinden nasıl yakalanılmayacağı seminerleri düzenliyor. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali… Yine yukarıya bir atıf yapalım.
Oyun bozan bir gazeteci, İngiltere'de bir doktoru konuşturup ünlü sporculara doping ilaçları verdiğini söyletmiş ama bu sporcuların adı sır gibi saklanıyor.
Emin olabilirsiniz ki, bu gerçekten sırdır. Hem de devlet sırrı... Ve şundan da emin olun ki, o isimler asla açıklanmayacak...
Ülkelere kahramanlar, patronlara reklam yüzü, televizyonlara reyting lazım olduğu sürece, doping sporda var olacak ve artarak da devam edecektir. Ha bu arada bizim de bir Gökhan Gönül meselemiz vardı. Sahi, ne oldu o?
Bir şey anlayan oldu mu? Yapmış mı yapmamış mı, bildirmiş mi bildirmemiş mi? Bir anlasak ne iyi olurdu…