Priştine Radyosu

Ozan Zeybek
Üsküp'ün tenha, dar sokaklarında sade bir pazar günüydü. Yavaş yürüyordum. Sakin ve rahat. Turist olduğum anlaşılır cinsten değildi. Kırık dökük masaları olan bir kahvehane gözüme takıldı. Aynı bizim Basmane usulü... Oturup oturmamakta tereddüt ettim. Tam önünden geçerken bir şey beni oraya çekti. Kısa bir manevra ile gördüğüm ilk yere sakince yerleştim. Salaş ve yorgun görünen küçük dükkancıkta derinden klasik müzik çalıyordu. Ne bileyim bana çok ilginç gelmişti. Üşenmeden sandalyeleri saydım. Biz oturanlar dört buçuk kişiydik. Buçuk olan ;pusetinde uyuyan dünya güzeli bir bebekti. Geçen üç beş dakikada "ne içersin" diye soran olmadı. Sağa sola bakarak içeri girdim. Elinde kalın bir kitap, kirli sakalından yüzünün hatları net anlaşılamayan, okuma gözlüğünün altından konuşur gibi "buyur" diyen o çatallı ses tonu ile bilge havası olan bir adam. .. Makedonca kahve ve su istediğimi söyledim. Kenan Işık edasıyla, "otur, getiriyorum" dedi. Tabii ki şiveli Türkçe ile. Kahvemi masama bırakırken "Bugün mü geldin" diye sordu. Hayır, dün geldim dedim. Sanki beni tanıyor gibi konular açmaya başladı. Nereli olduğumu bilmeden İzmir'i, Kordon'u, Kemeraltı ve Urla'yı falan sordu. Sonra işleri... Ardından da Fenerbahçe'yi... Ali Baba'yı tanıyor musun dedi. Ali Baba diyerek gözlerine baktım. Daha cevap gelmeden Ali Şen'i sorduğunu o an anlamıştım. Tanırım ve severim dedim. Dur bekle dedi. Oturduğu tabureden kalktı ve içeri girdi. 40-50 saniye geçmeden , "evlat" diye seslendi. Yanına gittim. Kiril alfabesi kapağı olan eski bir defter, çürük bir kara kalem arasına sıkıştırılmış ve tozlu sayfalar... İspanyol paça pantolon, boğazlı balıkçı yaka dar kazak....Yani Ali Şen ile fotoğraflar. Sloganı attı tabi bu arada. "Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon". Çocukluk arkadaşıymışlar meğer. Ali başkan altı yaş büyükmüş dostundan. Aradık ama başkanın telefonu kapalıydı o an. Geri döner, beni arar diyerek başka mevzuya sığındım. Komşu Hamide'nin oğlu Bekir dersin diyerek, Mourinho'ya geçti birden. "Şampiyon yapar" ilk cümlesiydi. Ama Tadić'i yanlış tarafta oynatıyor, sola almalı dedi. Dzeko, geçen sene tamam da bu sene olmamalıydı. İki aynı model golcün olamaz. O, İspanya'dan geleni almasaydın o zaman. Neydi o Polonyalı'nın adı? Deli dana gibi koşuyor. Ona verdiği şans yeter gari. Fred'i oraya çek. İsmail ile o Arap oğlanı yan yana oynat. Öyle yapmalı, böyle olmalı diye diye dersimizi verdi Bekir Aga. Olmazsa olmaz Galatasaray Fenerbahçe sürtüşmesini de ele aldı. Dünyanın sonu gelse de bu bitmez böyle gider, öpüşerek barışılmaz dedi. Yugoslavya'da eski bir söz vardır; cesur adam düşman olur korkak adam hain olur diyerek... Akıllı düşman iyidir. İnsanı formda tutar cümlesi ile Fenerbahçe aşkını daha derinleştirdi noktasız, virgülsüz. Hem sen sordun hem sen anlattın Bekir Aga dedim. Ben de sana şunu sormak istiyorum sendeki bu heyecanı görünce... -Neden bu kadar çok seviyorsun Fenerbahçe'yi? Derin bir nefes aldı ve "Mecnun'a, Leyla'ya niye aşıksın diye sorulur mu?"... dedi bana bakan o alacaklıymış gibi gözlerle...

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.