Elde var hüzün
Bir maçın daha ilk dakikalarında en güvenilir yerinden kırılması nasıl bir şeydir? Dün akşamki maçın başlangıcında yenilen goldeki gibidir herhalde... Oynana oynana ezberlenmiş bir 'top ustasının' -ya da ezberlenmesi gereken- ne yapacağına göre konuşlanmamış bir anında yakalandı Beşiktaş defansı. Rüştü için yanlış ayağının üzerinde durdu demek safdillik olur değil mi? Orta sahasında Fenerbahçe'nin Alex'ine İbrahim Toraman'la kilit vurmak istemiş Mustafa Denizli. Çünkü şöyle düşünmüş olmalı; Alex durursa Fenerbahçe oynamaz. Bunun ne büyük bir yanılgı olduğu daha ilk dakikalarda ortaya çıktı. Halbuki rakibe bire bir bağlanmış bir İbrahim oyundan eksilmiş bir kişi olacaktı Beşiktaş için. Beşiktaş ilk yarıda aldığı her topta çoğalarak oynamak istedi ve bunda da kısmen başarılı oldu. Rakip ceza sahası üzerinde çok adamla bulunmak ilkesini zayıf da olsa uyguladılar. Ama bu 'kalkışmalar' dikine oynayan oyuncu eksikliği dolayısıyla çok da işe yaramadı.
9 puanlık maçı kopardı
İkinci yarı daha derli toplu oynayan taraf Beşiktaş ama bir fark var; kazanmak için sahayı, penaltı noktasını kazıyan ve her yerde savaşanla taktik anlayışının 'barış' içinde son dakikaya kadar işlemesini isteyenler. Beşiktaş ikincisi olmayı tercih ettiği için kaybetti dün akşam. Derinlemesine değil belki ama ceza sahasına girdiği anlarda daha cevval oynamayı düşünse mesela dikine oynayacak bir Holosko'yla ve ileride yıpratıcı-sakat olmayacak tabii ki- bir Nobre'yle bu maça çıkabilse Fenerbahçe'nin neredeyse 'üç maçlık kazanç hanesine' yazılacak bu maçı hem de rakibinin evinde koparabilirdi. Sahada basmadık yer bırakmamak ve verebileceğinin üstüne çıkmak; bu maçların taktiği budur işte. Fenerbahçe bunu yaptı ve neredeyse 9 puanlık maçı kopardı... Şimdi elde var hüzündür artık Kartallar için...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.