Kontrolsüz güç güç değildir
GALATASARAY, Bayern Münih seviyesindeki bir takım karşısında olağanüstü baskılı 45 dakika oynayarak taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazandı. Bu agresif baskı ve dinamizm Bayern'in top kayıplarına, kimi zaman yarı sahasına sıkışmasına yol açtı.
Ancak baskıdan skor çıkartamazsanız pozisyonlar azalmaya ve harcadığınız güç aleyhinize dönmeye başlar.
Biz tam da bunu yaşadık. G.Saraylı futbolcular müthiş çalışmalarına rağmen maç boyunca sadece 4 isabetli şut atabildi. Hal böyle olunca ikinci yarıda gücü her geçen dakika tükenen, beyni ayaklarına hükmedemeyen, yorgunluk nedeniyle son vuruş ve pas tercihleri isabetli olmayan bir takım çıktı ortaya.
Okan Hoca bir strateji belirledi. Ancak skor üstünlüğü elde edemeyince hesap terse döndü. Biz yorulduk. Almanlar diri kaldı. Biraz gecikmeli olarak kenardan oyuna dahil olanlar da beklenen katkıyı veremeyince mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Yenilgi Okan Hoca'nın eseri demek abartı olur. Yine de gücü ekonomik kullanıp, baskıyı maçın bölümlerine yaysak daha iyi olmaz mıydı diye düşünüyor insan. Velhasıl, mağlubiyeti kutlayacak halimiz yok.
Ancak olumlu yaptığımız çok şey var. Galatasaray gruptan ikinci olarak çıkmak için hala en güçlü aday.
Bu efor sonrası Rize maçı kolay geçmez.
İki soruyla bitirelim. Ziyech ve Ndombele ne zaman hazır olacak ve Zaha nasıl maç kurtaran yıldız konumuna gelecek?
MAKAS AÇILIYOR
BÜYÜK hedefleri olan takımların kadro istikrarı yakalaması değerlidir.
Ancak bu yetmez. Sizi hedefe aslarla, yedekler arasındaki kalite farkının açık olmaması ve kadro derinliği taşır.
Ludogorets maçı Fenerbahçe'de as oyuncularla yedekler arasındaki makasın açık olduğunu net şekilde gösterdi. Yoğun maç trafiği ya da motivasyon eksikliği anlayabileceğimiz şeyler. Ancak daha az şans bulan oyuncular bu maçları fırsat olarak görüp, öne çıkmıyorsa sorun var demektir.
Ludogorets maçı ne mi gösterdi?
Batshuayi hala toparlanamamış.
Top kaybı fazla. Oyunu rahatlatamıyor.
Zajc iki gol attı ama kesinlikle hazır değil. Güçsüz ve bunu bildiği için özgüvensiz. Crespo dinamizmden uzak. Dikine oynamak yerine kısa ve garanti pasları tercih ediyor. Umut Nayir son derece dağınık. Kaleci İrfan Can yan toplarda kararsız kalıyor. Yedek kalmak geri gitmesine yol açmış. Ryan Kent bu grup içinde fizik kalitesi en iyi isim olarak göründü. Osterwolde de önceki maçların gerisinde kaldı. Özetle ilk onbirdeki en iyi isim Fred idi ve maçı koparmak için yine kenardan gelen as oyuncuların katkısı gerekti.
Bu arada Becao'nun fizik kalitesinde geri gidiş var. Serdar Aziz sakatken iyi bir haber değil. Son söz İrfan Can Kahveci'ye. İrfan bu sezon yeteneğinin hakkını vermeye, sahada ağzıyla değil ayaklarıyla konuşmaya başladı.
İrfan'a can suyu olan, ona güvenen, inanan ve performans istikrarında rol oynayan İsmail Kartal'dır. Ancak "ben daha fazlasını yapabilirim" diyen bizzat kendisi oldu. Bu özgüven İrfan Can'ı daha da yukarı taşıyacaktır.
TÜKENİŞ...
BEŞIKTAŞ yönetimindeki seçim ortamı ve Şenol Hoca'nın ayrılışından sonra Burak Yılmaz ile devam etme kararı alınması futbolcuları da boşvermişliğe itmiş. Belli ki takım içinde başka problemler de var. Bodo Glimt gibi kalitesi sınırlı, tek meziyeti fizik kalitesi olan bir takımdan üç gol yemek başka türlü açıklanamaz. Lig yarışında geride kalan siyah-beyazlıların Avrupa'da devam etmesi acil şekilde mental olarak toparlanmasına bağlı.
Maalesef fizik kalitesini kısa zamanda yukarı çekmek kolay görünmüyor.
En azından takımın üzerindeki ölü toprağı atılır, forma ve armanın değeri herkes tarafından anlaşılırsa ikincilik şansına tutunmak mümkün olur. Belki Beşiktaş'ın kadro kalitesi Galatasaray ve Fenerbahçe'nin gerisinde ama Lugano ve Bodo'dan 3'er gol yiyecek bir takım olmadığı da ortada. Önümüzdeki günler sadece Burak Yılmaz ve futbolcular için değil, tüm camia için kolay geçmeyecek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.