Mesut olan var mı?
- Ender Bilgin Yazıları
- 16 Temmuz 2022, 21:15:09, Güncelleme: 17 Temmuz 2022, 06:50:10
Elinoğlu değil, Evin oğlu" diye görkemli bir şekilde transfer edileli iki yıl olmadan Fenerbahçe'den ayrılarak, veteranların son durağı Başakşehir'in yolunu tuttu Mesut Özil.
Sarı-Lacivertli takımda bir, iki maç dışında beklentinin çok altında kalıp, hayal kırıklığına neden oldu. Ali Koç yönetiminin hatalı transferleri arasındaki yerini aldı. Hatırı sayılır bir maaşı olmasına ve giderken parasının önemli bölümünü tahsil etmesine değinmiyorum.
Sözleşme, sözleşmedir. Hakkını alacak. Ancak parasını alırken sergilediği profesyonelliği, çocukluk sevdası Fenerbahçe'ye futbol olarak bir şeyler katmak için ne kadar gösterdi sorarım size?
Antrenman temposu, kendine iyi bakmaması, ticaret hayatı ve teknik direktörleriyle ilişkileri bu sonu kaçınılmaz kılmıştı zaten.
Mesut şimdi Başakşehir'de, "Ben henüz bitmedim" mesajı vermeye çalışacak. Umarım Arda'nın yaptığı katkıdan fazlasını sağlayabilir.
Biglia, Epureanu, Mahmut, Mesut derken hızla otuz plus bir takım olmaya giden Başakşehir tecrübeli, kaliteli ama "halsiz" bir kadro oluşturuyor. Bakalım onlar mesut olabilecek mi?
HINÇ ALMAK BU OLSA GEREK
Uzun zamandır beraber çalıştığımız meslek büyüğümüz Hıncal Uluç bir süredir yaşam mücadelesi veriyor. Ben bu satırları yazarken böbrekleri işlemez olmuş, akciğerleri su toplamış ve entübe edilmiş olmasına rağmen savaşı sürdürüyordu. Hıncal Uluç'un seveni kadar sevmeyeni de olduğunu bilirdim ama bu kadarını tahmin etmiyordum doğrusu. Hıncal ağabey kolay bir insan değildir.
Çünkü hem hayatta, hem de işinde taviz vermediği kural ve prensipleri vardır. Pek çok kişinin düşünmesine rağmen, söylemekten çekindiği şeyleri içinden geçtiği gibi söyler ve yazar. Bu özellik düşman kazandırır. Buraya kadar her şey tamam. Tamam olmayan, hasta yatağındaki bir insan için sosyal medyada yazılıp, söylenenler.
Aykut Enişte gibi konuşacağım ama "Biz ne zaman böyle olduk?" Allah aşkına! Bu nasıl bir ruh hali, nasıl insanlık? Dilerim Hıncal ağabey yaşam savaşını kazanır da, hakkında yazılanları okuyup o meşhur kahkahasını atarak, "Ben doğru bildiğimi yazıyorum" diyeceği günlere dönebilir.
MARCAO VE ABDÜLKERİM
Galatasaray savunma kurgusunun belkemiği Marcao'yu kaybedince bazı dostlar, "Geçen sezonun yıldızı Abdülkerim var" diye hatırlattı.
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil! 28 yaşındaki Abdülkerim'in altyapısından çıktığı Konyaspor'da son sekiz sezonda yedi kez kiraya verildiğini ve bir türlü performans istikrarı yakalayamadığını hatırlayan bir ben miyim? Bakın, geçen yılın son çeyreği hariç sezon boyu çok iyi performans sergilediği konusunda itirazım yok. Üstelik ofansif anlamda da iyi katkı sağladı.
Ama sol ayaklı olmak dışında Abdülkerim'den nasıl Marcao çıkacak bilemiyorum.
Umarım geçen yılın performansını bu sezona da taşır.
Eğer pozisyon bilgisini geliştirir ve baskı altında yaptığı top kayıplarını azaltırsa daha kolay uyum sağlayacaktır.
Yine de büyük takım stoperi olmak başka bir şey. Zaman ve sabır gösterip beklemek durumundayız.
Hazırlık maçları bunu söylüyor.
'KIM' GİTTİ DERSİNİZ?
Fenerbahçe, takımdan en son ayrılması gereken iki, üç isimden biri olan Kim Min Jae ile vedalaşmak zorunda kaldı. Şüphesiz büyük kayıp. Güney Koreli, zaten serbest kalma bedeli daha düşük tutulduğu için Fenerbahçe'yi tercih etmiş ve Porto'ya gitmemişti. Yani Fenerbahçe cephesinin yapacağı fazla bir şey yoktu. Belki alacağı parayı biraz arttırıp bir yıl daha kalması sağlanabilirdi.
Benim takıldığım nokta farklı.
Şampiyonlar ligi elemesine 5 gün kalmışken, neredeyse bütün hazırlık maçlarında ilk 11 oynayan ve savunma kurgusu üzerine kurulmuş bir oyuncuya kaybetmek plansızlıktır. Madem böyle bir ihtimal var, orta sahanız Bayram tatilindeki Ege plajlarına dönmüş; niye hala oraya transfer yapmak yerine, stoper opsiyonu oluşturmadınız?
Elde Serdar ve Szalai'den başka orijinal mevki stoper olan futbolcunuz yokken iki kritik Avrupa maçı oynamak mantıklı mı? Jesus, "Novak ile Arao stopere kayar mı?" diye kara kara düşünsün artık. Nereden baksanız tutarsızlık!
Nereden baksanız… Hadi söylemeyeyim.
MOTOSİKLET VE SCOOTER KARGAŞASI
Son yıllarda İstanbul trafiğinde tam anlamıyla bir motosiklet ve scooter kaosu yaşanıyor.
Bu araçlar kural dinlemeden her an, her yönden çıkabildiği için doğal olarak kaza geliyorum diyor.
Kurye ve servis motosikletleri fazla teslimat yapma beklentisinden dolayı ters yol, ışık, kaldırım falan demeksizin dere tepe düz gidiyor. Helali hoş olsun, daha çok kazansınlar ama biraz da kurallara uysalar keşke! Bir de özellikle gençlerin tercih ettiği yeni trend elektrikli scooterlarımız var.
Bildiğiniz akrobasi aracı gibi yol ya da kaldırım ayrımı yapmadan vızır vızır işliyor meretler. Bir tanesi geçenlerde önümde yayaya çarptı. Peki; ehliyet, kask, kural vs. var mı derseniz? Ne gezer!
İstanbul trafiğinden sorumlu sevgili Emniyet teşkilatımız, biliyorum işiniz kolay değil.
Ama inanın bu kaotik durum artık canımıza tak etti. İşte, geçen hafta yaşanan ölümlü kaza. Ne motosikletteki, ne de scooter 'daki binicinin kaportası var. Hem onlara hem de şoförlere yazık.
Bu sorunun bir düzenlemeye ve yoğun denetime ihtiyacı yok mu?