Tükenmişlik sendromu
- Ender Bilgin Yazıları
- 10 Eylül 2021, 20:58:04, Güncelleme: 11 Eylül 2021, 06:50:08
Başarısızlık, çaresizlik, umutsuzluk, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, bireyin içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu… Başlıktaki, "Tükenmişlik Sendromu "nun belirtileri bunlar.
Açıkçası hem Şenol Hoca, hem de milli oyuncularımızın duru mu son birkaç aydır aynen böyle. Avrupa Uluslar Ligi ile başlayan küme düşme sürecinden sonra, Dünya Kupası Elemelerine yaptığımız güzel başlangıç herkesi umutlandırmıştı.
Açıkçası futbol kamuoyumuz skorlara aldanmış, oyun olarak gelişmesi gereken şeyler olduğunu göz ardı etmişti. Kadromuz potansiyelli ve genç olunca Avrupa şampiyonası için hedef büyütmüştük ister istemez. Büyük darbe Euro 2020'de geldi. Ardından Dünya Kupası Eleme maçları da kabusa dönüştü. Farklı Hollanda yenilgisi tüm defoları ortaya serdi.
Milli futbolcularımız potansiyelli ama formsuz ve ne yaptıklarını bilemez halde. "Yalvardıkları için geldim" diyen Şenol Hoca ise "Başaramadım" itirafıyla yüzleşmiş durumda. Dere geçilirken teknik adam değişikliğine sıcak bakmasam da bu birliktelikten artık hayır gelmeyeceğini görecek kadar tecrübe sahibiyim. Kan değişikliği milli takımı play off potasına sokabilir. Ama daha önemlisi büyük resme bakmak olmalı. Tüm yaş gruplarındaki milli takımlarımız için devrim niteliğinde bir yapılanma projesi şart. Bu jenerasyona yazık oluyor
DERS ALMIYORUZ
Futbol kamuoyu A Milli Takım'a odaklanmışken, Ümit Milliler de Avrupa Şampiyonası elemelerinde tel tel döküldü. Belçika karşısında takım bütünlüğü ve taktik disiplinden uzak futbolumuz farklı yenilgiyi getirdi. 1-1 biten İskoçya maçında, eleştirilerin odağındaki Tolunay Kafkas'ın açıklaması dikkat çekiciydi.
Tolunay Hoca, "Ümit Milli Takımı bir eğitim süreci olarak değerlendirmek lazım. İşin teknik-taktik boyutundan ziyade eğitim boyutu önemli" dedi. Bu sözler altyapıların yarışmacı mı, gelişme amaçlı mı olması gerektiği üzerinden değerlendirilince kulağa hoş geliyor. Ancak 20, 21 yaşındaki gençlerin artık belli bir seviyeye gelmiş olması gerekmez mi? Dünyaca ünlü pek çok yıldız bu yaşlarda bol sıfırlı kontratlara imza atmadı mı?
Artık 24, 25 yaşındaki futbolcuların bile genç olarak değerlendirilmediği bir dönem yaşıyoruz. U17 hatta U19 seviyesinde bile bu yaklaşım anlam taşıyabilir. Oysa tek tek önemli birer yetenek olan Ersin, Gökdeniz, Ali Akman, Ömer Faruk, Barış Alper ve Enis Destan gibi gençleri taktik bilgi vb. konularda hazır hale getirmek zorunda değil miyiz? Önce kendi kulüpleri, elbette alt yapılar ve U21'e gelinceye kadar geçen diğer milli takım süreçlerindeki gelişim ve eğitimimiz net olarak yetersiz.
Bu sistemsizlikle yetenekli gençleri kaybediyoruz. Örnek mi? 2005'te Avrupa Şampiyonu olan U17 milli takımından Nuri Şahin, Caner Erkin ve Volkan Babacan dışında kim üst düzey oynayabildi? Ders almıyoruz!
SERGEN YALÇIN'IN USTALIK SEZONU
Geçen sezon, "Kaptanı usta olmayan gemiye her rüzgâr kötüdür" diye yazmış ve "Sergen Yalçın'ın kritik virajı alıp, alamayacağı onun ustalığını gösterecek" demiştim. Sergen Hoca beklentilerin de üzerine çıkarak büyük iş başardı. Yedek kulübesine baktığında birkaç gençten ötesini göremediği bir takımla çifte kupaya ulaştı.
Topu topu on üç, on dört oyuncuyla tarihi bir sezon yaşattı Beşiktaş'a… Şimdi elinde önemli yıldızların olduğu geniş ve çok potansiyelli bir kadro var. Geçen yıldan farklı olarak Şampiyonlar Ligi gruplarında fizik ve mental olarak hırpalanacağını öngörsek bile o seviyede oynamak ligde oyuncuların ayaklarını yere daha sağlam basmalarını sağlayacaktır.
Velhasıl, bir büyük takım teknik direktörü olarak değerlendirildiğinde "kalfa" başladığı sezonu, "usta" bitiren Sergen Yalçın; bu yıl bir usta olarak en az geçen sezon kadar zor bir sınavın eşiğinde. Yeterli kredisi ve şampiyonluk özgüveni var. Ama kimse unutmasın! "Usta kalmak, usta olmaktan daha zordur." Bu arada Sergen Hoca'nın adını milli takım ile ananlara da bir çift sözüm var. Bence hocanın Beşiktaş'ta en az iki sezon daha kalması gerekir. Bu söylemler ne Sergen Hoca'ya, ne Beşiktaş'a, ne de Milli Takım'a yarar.
Olsa olsa kafaları bulandırır. Her şeyin zamanı var!
TRANSFERİN ŞAMPİYONLARI
Bir transfer dönemi daha geride kaldı. Galatasaray 11 transfere 23,5 milyon Euro;
F.Bahçe 9 transfere 16 milyon Euro ( Samatta dâhil); Beşiktaş 12 transfere 7 milyon Euro; Trabzonspor ise 9 transfere 6 milyon Euro harcama yaptı. Bunlar açıklanan bonservisler.
İmza paraları ya da oyuncu ücretleri rakamlara dâhil değil. Elbette ayrılan çok oyuncu var. Gidenler maaş bütçelerinde ciddi bir rahatlamaya yol açsa da, ayrılsınlar diye ödeme yapılanlar olduğunu da unutmayalım.
Dolayısıyla F.Bahçe'de 21, G.Saray'da 17, Beşiktaş'ta 8 ve Trabzon'da 24 futbolcu takımdan ayrılıyorsa bir yerlerde yanlış yapılıyor demektir. Malumunuz her transfer döneminin şampiyonları vardır. Görünen o ki bu transfer döneminin şampiyonu Beşiktaş oldu.
Trabzon önemli yıldızları kadrosuna kattı. G.Saray ciddi para harcayarak gençleştirme projesi başlattı. Her sene transfer şampiyonu ilan edilen F.Bahçe ise farklı bir yol izleyerek, yeni Pelkas ve Szalai'ler bulma umuduna sarıldı. Dört büyükler dışında Adana Demir Balotelli, Belhanda, Akintola, Swensson ve Bjarnason gibi transferlerle ses getirdi.
Karagümrük'ü de unutmayalım. Limitler ve UEFA kriterleri nedeniyle takımlarımız transfer işinde açık kapılar bularak minareyi kılıfına uyduruyor.
Ancak gelen-giden oyuncu sayısı ve harcanan paralar bu işin böyle gitmeyeceğini gösteriyor. Tek yol başkanların kendi dönemlerinden mali olarak sorumlu tutulması.
Kanun çıktıktan sonra bakalım aynı uygulamalar sürecek mi?