Ligimize dönüş

Malumunuz, futbolumuzda "milli maç dönüşleri zordur" diye klişeleşen bir görüş var. Aslına bakarsanız özellikle büyük takımlarımız açısından durum gerçekten de böyle. Oyuncularının büyük bölümü milli takımlara giden, beraber antrenman yapma pratiğini kaybeden, maç ritmi bozulan ve milli takımlarda sakatlanan, yıpranan ya da en iyimser yaklaşımla motivasyon kaybı yaşayan futbolcuları lige yeniden adapte etmek kolay olmuyor. Buna karşılık milli takımlara futbolcu vermeyen veya çok az veren böylelikle de yoğun bir antrenman ve yenilenme süreci geçiren diğer takımlar, ara sonrasındaki maçlara çok daha hazır ve motive çıkabiliyor. Bu tablo elbette aradaki kalite farkını ortadan kaldıracak değil ancak yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı milli aralardan sonra sürpriz sonuçlar yaşanabiliyor. İşe bu pencereden bakınca hem Kayserispor- Fenerbahçe, hem de Bodrumspor-Galatasaray maçları zirvedeki takımlar için çantada keklik olmayacaktır. Yine de iki büyük net favori. Trabzonspor Adana Demirspor'u iç sahada yenemezse kimi yenecek? Beşiktaş için Göztepe sıkı rakip ama art arda üç maç kazanamamışken evinde galibiyetten başka sonuç kabul edilebilir mi? İkisi de kazanmak zorunda. Elbette sakat ve cezalı oyuncuları da hesaba katmak gerek. Bakalım bu dört büyük takımlı denklemde kim sürpriz yaşayacak?

PAL SOKAĞI ÇOCUKLARI

Milli futbol takımımızın Karadağ yenilgisi bir çuval inciri berbat etti. Yüzüp yüzüp kıyısına geldiğimiz grup liderliğini iki maçta Galler'e ikram etmiş olduk. Özellikle Karadağ yenilgisi; maç on biri, oyuna giren isimler ve değişiklik dakikaları üzerinden Montella'ya fatura edilebilir. Sadece Semih'i kenarda unutması bile yeterli! Oyun kurgusu da son derece hatalıydı. Kimbilir belki de Roma söylentileri Montella'nın konsantrasyonunu bozmuştur. Bununla birlikte yenilgi üzerinden Hoca'ya bir kez daha ömür biçmeye başlamak, klasikleşmiş "tribüne oynama" alışkanlığından başka bir şey değil. İtalyan teknik adam buradan ders çıkartmak ve çıkarttığı dersi de gelecek maçlarda sahaya yansıtmak durumunda. Bunu kim inkâr edebilir? Ama ilk fırsatta teknik direktör arayışına başlamak artık kabak tadı verdi. Unutmadan, maçın oynandığı patates tarlası gibi zeminde futbolcular çamur ile boğuşurken aklıma Ferenc Molnár'ın dünya klasiği olmuş romanı "Pal Sokağı Çocukları" geldi. Orada Budapeşte'nin zengin çocukları "kızıl gömlekliler" ile "Pal" sokağının yoksul çocukları bir top sahasını sahiplenme mücadelesi veriyordu. Karadağlı ^yoksul" futbolcular, çamurda ayakta kalıp var olma mücadelesi verirken, bizim "zengin çocuklar" zırt pırt kayarak yere düşüp beş maçta bir gol atabilmiş takımdan, tek maçta üç gol yiyiverdiler. Yani "aç" olan kazandı. Bizim çocuklar başarıya ne zaman doydu? Yoksa kulüp takımlarındaki hedefleri ve sakatlanma kaygıları mı onlara fren yaptırdı. Ne dersiniz?

MİLLİ RUH'SUZLUK

Milli takım demişken... Karadağ yenilgisinden sonra sosyal medyaya bir baktım, bakmaz olaydım! Galler maçında kaçırdığı penaltı üzerinden Kerem'i eleştirenleri mi istersiniz, kalecimiz Mert'i yerden yere vurup Uğurcan oynamalıydı diyeni mi? Önce, iyi ki Mert Müldür oynamamış deyip, ardından Eren'e fatura kesip "kulvar oldu" diye ayarı bozulanları mı, yoksa Yunus Akgün'e "milli takıma ne verdi ki?" diye yüklenenleri mi? Hele Arda...19 yaşındaki çocuğa "kendini kasmıyor" diyenler, spiker Acun Ilıcalı 'ya yaranacak diye boş yere Arda'yı övüyor diye söylenenler, Arda üzerinden Fenerbahçe- Galatasaray kavgasına tutuşanlar... Pes! Tuttuğumuz kulüpte oynamıyorlar diye milli oyuncuları eleştirecek kadar şuursuz bir toplum mu olduk gerçekten? Milli duygulardan, tek ses, tek yürek olmamız gereken konulardan bu kadar vareste miyiz? Buna sadece "milli ruhsuzluk" diyebilirim. Çok yazık!

SARAS'IN KİNAYESİ

Fenerbahçe Beko Eurolig'de 11'de 9 yaparak zirveye kuruldu. Önemli sakatlarına rağmen takım içeride, dışarıda doludizgin gidiyor. Son Virtus Bologna maçı zordu. Kadro kalitesi ile sıralamadaki yeri örtüşmeyen Bologna bir ara farkı 9 sayıya çıkarmasına rağmen Nigel Hayes Davis sahneye çıkıp İtalyanların da fişini çekiverdi. Buraya kadar her şey iyi güzel de maç sonunda Jasikevicius'un; "Son çeyrekte oyuncular muhtemelen beni dinlemeyi bıraktılar ve bugünkü en iyi basketbolumuzu oynadık. Sanırım konuşmayı bırakmam lazım. Zaten basketbol hakkında hiçbir şey bilmiyorum." sözleri kafa karıştırdı. Görünen o ki, "Saras" galibiyet için mutlu olmasına rağmen oyuncularına kinaye dolu bir mesaj gönderiyordu. Litvanyalı Coach, çizdiği "set" uygulanmayınca bozulan, sayı atılsa bile küsen bir yapıya sahip. Barcelona'da da oyuncularıyla buna benzer problemler yaşamıştı. Bu anlamda gayet tutucu bir teknik adam profili çizdiği söylenebilir. Fenerbahçe yukarıda söylediğim sakatlık sorunları ve çok net "yetenekli uzun oyuncu" eksiğine rağmen final four için büyük aday olduğunu gösterdi. Saras ve (başta Nigel olmak üzere) oyuncular arasında bir problem yaşanmazsa final için de aday olması işten bile değil.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.