İyiysen eğer... "6 milyon 250 bin euro bonservis bedeliyle transfer edilen Gökhan Ünal, aldığının hakkını vermek için çok çalışmalı ve tembellikten kurtulmalı. Yeni yılda bunu bir denesin bakalım"
Yılın ilk gününün ikindisinde sinema bileti almak için erkenden bir alışveriş merkezine gittim. Asansöre doğru ilerlerken, yandaki sütuna yaslanmış kısa boylu, tıknaz bir kadın yüksek sesle "Hiçbir şey kolay değil, hiçbir şey!" dedi yüzüme sert sert bakarak. Meczup desem değil, belki mütevazı bir "messenger"; muhtemelen de temizlik elemanı, üzerinde açık mavi üniforma var, kafasında da aynı kumaştan kep. Kıyafet biraz modifiye olsa, hapishanedeki kadınlar koğuşunu mekân seçmiş bir Hollywood komedisinden fırlayıp gelmiş dersiniz.
Şenol Güneş iyi bilir Etrafa bakıyorum kimse yok. Belli ki bana sözü.
Neyi anlatmaya çalışıyor acaba, yoksa hayatın geneli için mi söylüyor? Yeni yılın, 2009'dan bile daha zor geçeceğine işaret ediyor belki de. Banaysa, pek o kadar karamsar almıyorum sözünü. Ancak yılın sözü olarak seçiyorum daha ilk günden, belki de hayatın en geçerli özdeyişi. Hiçbir şey kolay değil gerçekten. Bunu en iyi bilenlerden biri Şenol Güneş. Bir yılın diğerine dönümünde en çok rağbet gören konulardan biri kehanetlerdir. İrili ufaklı, kadınlı erkekli Nostradamuslardan inciler sıralanır gazetelerde. Yılın ilk kehanetlerinden biri Bulgaristan'dan geldi. 1911 doğumlu bir Osmanlı kızı olan Vangelina Pandeva, bilinen adıyla Vanga Nine, iki gözünü 13 yaşında kaybettikten sonra şimdiki zamanı değil, geleceği görmeye başlamış ve ABD'nin bir siyah başkanı olacağını 18 yıl, 11 Eylül terör saldırılarını da 12 yıl öncesinden söylemiş. Vanga Nine'nin 2010 için spesiyali ise 3. Dünya Savaşı. Ancak en ilginç kehaneti bu değil. 2097'de kimse yaşlanmayacak diyen, ne yazık ki kendisi 1996'da yaşlılıktan göçen ninenin, bu "yaşlanmayacak" kehanetini "yaşlılığa çare bulunacak" muştusuyla mı yoksa "herkes yaşlanamadan ölecek" uyarısıyla mı yaptığı bilinmiyor. Ninemizin 21. yüzyıl için kehanette bulunmadığı nadir konular arasında "Trabzonspor bir daha ne zaman şampiyon olabilecek?" klasik sorusu var.
2067'ye ne kaldı ki! Ulusoy federasyonu zamanında "100. Yıl" doğal şampiyonluk hakları sıralaması (!) gündeme geldiğinde itiraz eden Trabzonsporlulara hiç seslerini çıkarmamalarını önerirken tepki almıştım. Süreç beni nineler kadar olmasa da haklı çıkardı maalesef. Zaman çok çabuk geçiyor; şunun şurasında ne kalmıştı ki 2067'ye! Bizim öğrenciliğimiz, Trabzonspor'un seri şampiyonluk döneminde bir Kaya Esin çıkmıştı Trabzon'da. Küçük bir çocuktu ama fena kâhin değildi. 1979- 80 sezonunun ilk yarısını 25 puanla lider bitiren takımın lig sonunda şampiyon olacağını söylediğinde değil, bunu ikinci yarıda sadece 14 puan toplayarak yapacağını eklediğinde büyük tepki, gerçekleştiğinde ise etki yaratmıştı. Sonraki sezonlarda garibime hep Fener maçlarının kehânetini yüklediler. O "Fenerbahçe kazanacak" dediğinde ise değiştirip "Trabzon yenecek" diye bastılar yerel basının sayfalarına. Oysa sadece o maçları değil, 3. binyılın ilk 10 sezonunu da bilmişti Kaya Esin...
Aziz Kedi'den kehanetler Kehânet konusu kapanmadan... Yılın "ilk en güzel" yazısı Aziz Kedi'den geldi. 2010 ve ötesi için matrak kehânetler sıralayan Aziz Bey "Ertuğrul Özkök'ün görevden ayrılacağını yıllar önce, ta 1988'de ilk ben yazmıştım" derken esprinin en zarifini yaptı. Benim favorim ise Sibel Can'ın mucize bir diyetle yalnızca bir haftada Fransızca öğreneceği kehâneti. Takip etmeye yeni başlayacaklar için köşenin adını vereyim: "Endirekt Serbest Vuruş". Kedisel kehânetler içinde de bizim çok merak ettiğimiz "Trabzonspor ne zaman yeni bir serbest vuruş ustasına kavuşacak?" sorusunun cevabı yok, zira yazarın ilgi alanında değil. Ama bizim, ya bizim!.. Bu arada öbür Aziz Bey'in çabaları devam ediyor. Ertuğrul Özkök'ün görevinden kurtulup bir kanarya kadar hafiflemesi ve artık Saracoğlu'na Fenerbahçe forması ile gidebileceğini açıklaması ile aynı günde, gazetesinin kanarya sarısı fosforlu kalem temalı spor sayfasında Fener'in Gökhan Ünal'a ilgisi hakkında ikinci ifşaat yer aldı. Manşet: Alex ölüyü bile diriltir. Gökhan kardeşin Trabzonspor forması giymesini çok istemiştim. Sadri Şener de Kayserispor'un, hiçbir kehânete gerek kalmadan, yakın geleceğini garanti altına alan bir rakamla transferi bitirmişti. İşin ilginci 6.25 milyon euro ödenen oyuncuya sadece 3 yıllık imza attırmışlar. Sıkıntı burada. Gökhan kardeşimiz, işi ilkokul müsameresine çevirdi kendi kafasında ve spor sayfalarında. Oysa henüz kozmik olarak Gökhan'a ulaşmadığı belli olsa da özdeyiş çok açık: Hiçbir şey kolay değil, hiçbir şey. Çok çalışacaksınız, samimi olacaksınız, tembellikten kurtulup aldığınızın hakkını vereceksiniz. Yeni yılda bir de bunu denesin bakalım. Belki Alex olmadan da dirilir. Güneş'i izlesin yeter...
Varlık içinde yokluk... Son bin yılın ilk 10 senesi geçilirken, TFF'nin ve hepimizin Süper Lig'inde son derece zevksiz ve niteliksiz bir futbol oynanıyor. Premier League maçından bizimkine zap yaptığınızda 1500 metre Olimpiyat finalinden, Balkan Postacılar Yürüme Yarışı'na geçmiş gibi oluyorsunuz. Buna karşılık futbolcular çok büyük paralar alıyor ve vergiyi de kulüpler ödüyor. Futbolcu hak edişlerinin ve bonservis bedellerinin rasyonel ve reel ölçeğe sokulacağı, ancak düzenli de ödeneceği yıl olur inşallah 2010. Fazlasını hak ettiğini düşünen oyuncularımız da daha marka liglere transfer olur üç beş menajerinin vasıtasıyla. Allah'tan ilk dileğim budur futbolumuz için. O futbol ki, büyük maddi imkân içinde vasati çöp üretir daha çok. Kendi bilmese de, anlamak istemese de. Taraftar baskısı ve yozlaşmanın zirvesindeki bir pop kültür nedeniyle varlık içinde yokluk çeker; ama sorumlularında ne gam ne keder. Bir sürü sahte yıldız, birbirinden çapsız yöneticiler... Eee, ben sana ne diyeyim Türk futbolu. Durumundan memnunsan, böyle iyiysen eğer, iyi seneler...