Tarih, imparatorların ve onların acı-tatlı olayları ile doludur. Osmanlı'da sadece 3 ay tahtta kalabilen V. Murad'tan, Topkapı Sarayı'nda hamamda yıkanırken ayağı kayıp düşen ve hayatını kaybeden II. Selim'e, boğdurularak öldürülen Genç Osman (II), İbrahim, III. Selim ve IV. Mustafa ile Roma'yı yakan Nero'dan, Mısır kraliçesi Kleopatra'ya olan aşkı yüzünden takvimde değişiklik yapan Cesar'a ve daha niceleri... O kadar da imrenilecek bir şey değilmiş aslında... Eceliyle ölen pek nadir... İlginçtir Osmanlı'da bir tek I. Murad savaş alanında şehit düşmüş, diğerleri yukarıda yazdığım gibi ya boğdurulmuş, ya zehirlenmiş... Şimdi nereden çıktı bu imparatorluk öyküleri diyeceksiniz... Nerden geleceğim, 'Son İmparator' Fatih Terim'den... Kendisini sadece bir saray yaptıracağı alanı elde etmek için Roma'nın yarısını yaktıran Nero'ya benzettim... Hoca da bizi yaktı, güle oynaya çıkacağımız gruptan çıkamadık. Hocanın Belçika maçından sonraki konuşması aklımdan çıkmıyor: "Şu tribünlere bakın, yarısı 'İmparator' diye bağırıyor, yarısı 'İstifa' istiyor..." Anlaşılan zor zanaat imparatorluk... Neyse, istifa kararından sonra yakinen takip ediyorum Fatih Terim'i... Bugüne kadarki eleştirilerimden ötürü, yergiler de aldım övgüler de..
* * * İşte başka, evde başka Bir kez daha belirteyim; 'Benim aile babası Fatih Terim'le bir sorunum yok.' Benim kızgınlığım Türk Milli Takımı'nın Teknik Direktörü Fatih Terim'e... Allah her evlada onun gibi bir baba nasip etsin. Etsin ki her çocuk okutulabilsin. En iyi okullarda, en deneyimli hocalarla, en rahat ve en modern bir yaşantı içinde... Bu ülkeye okutup bir değer kazandırmayı, binlerce kupaya tercih ederim) Düzgün, saygın, misafirperver, yardımsever, babacan, dost, arkadaş ve kardeşçe... Özel hayatında böyle hoca... Ama sahada öyle değil... Agresif, kaprisli, megaloman... Oysa şunu unutmamalı, bugün yaşadığı hayatı ve lüksü futbolla elde etti... Asıl dostluğu, kardeşliği, vefayı mesleğine, mesleği ile ilgili herkese göstermeli...
* * * Hakan'ın gözyaşları! Ben Fenerbahçeliyim... Ancak 'örnek bir sporcu ve aile babası nasıl olunur'un cevabı olan Galatasaraylı Hakan Şükür'ü, sevgili Esra Harmanda'nın Kanal A'daki 'Hadi konuşalım' programında izledim... Çok farklı bir Hakan Şükür vardı... Gözyaşlarını da anlattı, mutluluklarını da... 'Kendimi yaşadım' derken aile babalığından örnekler de verdi... 'Bana jübile yapılmadı ama' derken ne kadar buruksa, milyonların takdirini toplamanın gururunu yaşıyordu... Uğradığı haksızlıkları şöyle ve onurluca özetledi Hakan: "Ben artık bittim. Bıraktım. Benden sonraki arkadaşlara bana yapılanların yapılmaması için mücadele edeceğim..." Hakan ile Torino'daki günlerinde telefonla konuşmuş, dertleşmiştik... Çizgisini koruyan örnek futbolcuların başında gelir. Hakan'ın bu tür seviyeli sohbet programlarına çıkmasını ve çok önemli ve ders mahiyetindeki konuşmalarını herkesin dinlemesini isterim ... Esra Harmanda'yı defalarca kutluyor hatta teşekkür ediyorum.. Koltuk altlarında karpuzlarla dolaşanlara SANSASYON'suz da televizyon programı yapılabileceğini ve izlettirileceğini gösterdi... Tebrikler...
* * * Teşekkürler Acun Belki de yüzünü bile hatırlamadığımız sevgilinin hatırası, hiç karşılaşmadığımız okul arkadaşları belki de en yakınımız göçtü gitti bu dünyadan... Bunları düşündürdü Acun Ilıcalı... İşini iyi yapan bir insan... Belki işin şov kısmı ama bana geçmişimi getirdi. Teşekkürler Acun Ilıcalı. 'Devler Ligi'nde maçları seyrettiğimde insanların yetenekleri ve karakterlerinin hiç değişmediğini fark ettim. Hani bir atasözü var ya 'Yedisinde neyse yetmişinde de odur' diye. Fenerbahçeli Hakan Tecimer'in yıllar önce Beşiktaş'a attığı golü hatırladım, Tanju'nun Neuchatel zaferini, Oktay'ın Belçika'ya attığı jeneriklik golü. Şimdi bu futbolcular da belki sahada geçmişini yaşıyordur. Bugünün gençlerinin belki de tanımadığı Hakan Tecimer, Tarık Daşgün, Oktay Derelioğlu çok çok büyük yeteneklerdi. Yeteneklerinin karşılığını bugünün futbolcuları kadar alamadılar... Ama biz bu yetenekleri yeterince seyredemedik. Sergen'in Avrupa macerasının nasıl başlamadan bittiğini defalarca dinledik ve güldük. Bu maçları izlerken onları geçmişte izleyenler bir hatıra, bugünün genç futbolcuları bir ders çıkarabiliyorsa ne mutlu... Bir kez daha teşekkürler Acun...
* * * Emeğe saygı lütfen! Günaydın Futbol'u iki kez bu köşeye taşıdım... Ancak bir uyarı üzerine ısrarla gözlem altına aldım... Uyarı şuydu: 'Atilla Gökçe, mensubu bulunduğu grubun gazetelerini kolluyor...' Hiç aklıma bile getirmemiş, o gözle bakmamıştım... Fakat hata etmişim, o gözle izledikten sonra maalesef ben de aynı kanıya vardım... Konuşmalarında ve yazılarında her zaman 'ETİK' dersleri veren, objektiflikten söz eden... Spor ve centilmenlik nutukları atan Atilla ağabeyimiz aynen öle yaptırı yor... FOTOMAÇ, Türkiye'nin en çok satan spor gazetesi... Bu, okuyucunun tercihi ve bir emeğin gurur veren sonucudur... Satış listesinde hangi gazetelerin üstündeyse, programlarda da aynı saygı gösterilmelidir... İki başlığı okunarak geçiştirilmesi okuyucusuna karşı yapılmış en büyük hakarettir... FOTOMAÇ'ın buna ihtiyacı var mıdır?.. Hayır... Bu ayıp ilk önce meslek yaşantımda gıpta ile baktığım, çalıştığı müesseselerde 'ADALET'i ön planda tutan saygıdeğer Şansal Büyüka'ya ihanettir... Sayın Öztürk Pekin'in kadife kaplı ve tarafsız kalbinden özür dileyerek belirtmek istedim...