* Tabelada görmeden kimse konuşmuyor. Şimdi millet, 'Hıncal haklıymış'a geldi... * Rijkaard, 'Boğaz'da rakıbalık eğlenirim, hem de para kazanırım' diye Türkiye'ye gelmiş... * Kendine gel. G.Saray, Süper Kupa, UEFA Kupası sahibi. Şu ana kadar senin çapın yetmiyor... * Herkes kendine oynuyor. 'Biz' diye bir şey yok. Bunun farkına varmazsa G.Saray bir yere gidemez...
_Galatasaray'ın Eskişehir ve Sturm Graz beraberliklerinin ardından, "Asıl tokat bu değil" dediniz ve ardından Ankaragücü mağlubiyeti geldi. Üst üste gelen iki beraberlik ve Ankaragücü mağlubiyeti bir nevi sizin söylediklerinizi, yazdıklarını doğrulamış oldu. Ben genelde Ortaköy'de oturuyorum. Ortaköy'de oturmamın sebebi hava almak değil. Evimin çok güzel bahçesi var ve ben havayı bahçemde de alabilirim. Kafa da dinlerim, canım isterse kitap okurum, canım isterse müzik dinlerim ama ben buna karşılık bütün boş vakitlerimde Ortaköy'de oturuyorum. Orada oturmamın sebebi halkın içinde olmak. Orada insanlar geliyorlar, geçiyorlar. Attıkları bir laf bile sana toplumun nabzını tutma imkanı veriyor. Çünkü Ortaköy ilginç bir yer. Ortaköy bütün Türk mozaiğinin bir araya geldiği bir yer. Her sınıftan insan geliyor. Gecekondudan da geliyorlar, davetlerde boy gösteren en üst sınıf sosyeteden de geliyor. Bir de Türkiye'nin neresinden olursa olsun ya da dünyanın neresinden olursa olsun, bir Türk İstanbul'a geldiğinde mutlaka Ortaköy'e uğruyor. Böylesine bir insan topluluğu ile bir arada oluyorsun ve insanlar da sana bir şeyler söylüyorlar ve farkında olmadan toplumun değer yargılarıyla ilgili nabız tutmuş oluyorsun. Orada özellikle Galatasaray taraftarlarının çok yoğun eleştirileriyle karşılaştım ben. "Hıncal ağabey, takım üçer üçer atıyor. Sen hiç destek olmuyorsun. Hâlâ eleştiriyorsun. Biraz öv." Aynen böyle; "Biraz öv." Kadınlı erkekli bu tür birçok yorum aldım. Kadınlar da bayağı futbola merak salmış onu da görüyorum bu arada!..
500 KİŞİYE KARŞI TEK Evde 'millet seyrediyor' diye seyretmek ya da sevgilisiyle maça gitmenin ötesinde orada duran Hıncal Uluç'a futbol lafı atıyorsa bir kadın, hakikaten 'Futbolla gerçekten ilgileniyor' demektir. Ama işte tabela gereği konuşan, yazan çok insan var. O tabelanın arkasına da bakmak lazım. Birilerinin de onu yapması lazım. Belki bu kadar ağır eleştirmem gerekmiyor ama hep söylüyorum; 500 kişiye karşı tek başına olduğun zaman bağırman lazım ki dengeyi sağlayabilesin. Onun için 'Bazı yazılarınız niye bu kadar sivri?' diyenlere cevabım da bu. Okuyorum gazeteleri herkeste bir Galatasaray methüsenası (övgüsü)... '4 atmış, gol ortalaması bilmem ne olmuş!..' Peki Ankaragücü 3-0 yendi, şimdi soruyorum: Galatasaray'ı, Beşiktaş 3-0 yenemez miydi, Panathinaikos 3-0 yenemez miydi? Shabani Nonda ve Milan Baros, Ankara'da penaltıdan iyi kaçırdıklarını daha önce attılar. Galatasaray'ın rakiplerinin kaçırdıklarını bu maçta Ankaragücü takımı attı. Beşiktaş, Panathinaikos, Ankaragücü maçının tek farkı kaleye giden vuruşlar. Şimdi millet, 'Hıncal haklıymış'a geldi. Tabelada görmeden kimse konuşmuyor. 'Öyle olmasa bile öyle yaz. Sen öyle söyle.' Hayır; benim Galatasaraylılığım Hıncal Uluç olarak, ben gazeteci olarak Galatasaraylı değilim. Gazeteci olarak Galatasaraylı olduğum zaman hem mesleğime, hem kendime, hem kuruma ihanet etmiş olurum. Koltuğuma oturduğumda ben 'Şöyle yazarsam, Galatasaray'ın menfaatine olur; böyle yazarsam aleyhine olur' diye düşünürsem o işten hayır gelmez. Meslek bu!.. Yapamıyorsan, kontrol edemiyorsan, yazarken kendini amigo gibi hissediyorsan, o zaman amigo yazarlara yazdıran gazeteler var, onlardan birine yazarsın ya da kalemi bırakırsın. 'Ben yazmıyorum. Kendimi kontrol edemiyorum, kusura bakmayın' dersin.
_Tabii artık yalnız değilsiniz. Bir anda Rijkaard ve Galatasaray eleştirileri tavan yaptı!.. Herkes diyormuş meğerse!..
_Niye bu noktaya gelindi, niye gereken dersler çıkarılamadı? Cumartesi günü Sabah'taki yazımın ana başlığı, "Sturm Graz ve Eskişehir maçlarına kanmayın. Benim söylediğim tokat bunlar değil. Gerçek tokat daha gelmedi" şeklindeydi. Şimdi onun devamını, bugün Sabah'ta da yazdım: Ya Rijkaard futbolu bilmiyor, çok ağır bir itham ama sebepleri var anlatacağım sana, ya da Türkiye'yi ve Galatasaray'ı ciddiye almıyor. Şu veya bu sebeple Avrupa'da iş bulamamış, 'Hollanda'da boş oturup karalar bağlayacağıma, Türkiye'ye gideyim, hem Boğaz'ın kenarında rakı-balık eğlenirim, hem de para kazanırım' diye gelmiş. Rijkaard gibi bir adama 'futbol bilmiyor' demek zor. Ama sen Türkiye'ye geldiğinden beri Galatasaray gibi hem oyuncu sayısı bakımından zengin, hem oyuncu yeteneği bakımından zengin bir kadroya sahipsen, futbolun her türlü varyasyonunu sergileme şansına sahipsen ortaya bir şeyler koyman gerekir. Dünyada bu şansa sahip kaç hoca var!.. En başından beri söylüyoruz. Hele 33 kişilik kadro varken sezon başında. "İkiye böl, iki takım yap, biri Avrupa'da oynasın, biri Türkiye liginde oynasın" demiştim. O kadar zengindi kadro. Şimdi kalite zenginliğine bak; Arda'yı sağ beke koy oynar mı; oynadı. Manisa'da Türkiye'nin en iyi sağ bekiydi. Sağ bekin tam çaprazında sol bek oynuyor mu; Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi sol açıklarından bir tanesi. Oyun kurucu oynuyor mu; 10 numara oynuyor. Sağ kanatta oynuyor mu; oynuyor. Böyle bir Arda var, böyle bir Arda ile sen her türlü oyunu düşünebilirsin. Kewell sağ açık oynuyor mu, sol açık oynuyor mu, orta sahada oynuyor mu; stoper bile oynamadı mı!.. Keita sağ açık, sol açık, santrfor, orta saha... Elano; sağ açık, sol açık, orta saha... Nonda; santrfor, orta saha... Sabri; sağ bek, sağ açık... Hakan Balta; sol bek, stoper... Kaleciyi bilmiyorum başka yerde oynuyor mu ama Galatasaray'da birçok oyuncuyu başka yerde oynatabilirsin. Aydın'ı da Caner'i de Alpaslan'ına varıncaya kadar birçok oyuncuyu her yerde oynatabilirsin. Kalite bakımından bu kadar zengin bir kadron varken oynadığın futbol ezber. Maçın sonunda Bahri Havadır, Rijkaard'a çok yerinde sorular sordu. İlk defa Türkiye'de bir maçın ardından sorulması gereken soruların sorulduğuna şahit oldum ve çok mutlu oldum. Arkasında soru işareti olan maçın analizi üzerine sorular...
Z PLANIN BİLE OLUR Havadır, "Nonda ile Baros'u ısrarla niye yan yana oynatmıyorsunuz? Niye biri çıkıyor, biri giriyor?" diye sordu. Cevabı şu: "Galatasaray kötü oynamıyor ki Galatasaray iyi oynuyor. Son vuruşu yapan adam başarılı olamayınca sadece onu değiştiriyorum." Ankaragücü önünde, Eskişehir önünde, Sturm Graz önünde Galatasaray'ın iyi oynadığını zannediyor. Böyle konuşan bir adam ya 'futbolu bilmiyordur' ya da beni 'ahmak' zannediyor. 'Ben iyi oynuyor' derim yuttururum. 'Benim kurduğum savunma düzeni güzel, tıkır tıkır ama Mehmet Topal yanlış yapınca Mustafa Sarp'ı koyuyorum. Mustafa Sarp yanlış yapınca Ayhan'ı koyuyorum ama benim sistemim güzel. Onun için oyun sisteminde değişiklik yapma gereği duymuyorum' diyor adam. Bir şablon tutturmuş oradan gidiyor. O zaman Türkiye'ye niye geldin hoca sen!.. Burada tercümanın var. Sen de Hollanda'dan sorarsın; 'Maç kaç kaç?' 'Ağabey gol atamadık.' 'O zaman Baros'u al, Nonda'yı koy.' 'Maç şimdi kaç kaç?' 'Ağabey gol yedik.' 'Mehmet Topal'ı çıkar, Mustafa Sarp'ı koy.' Yani sen Galatasaray'ı ısrarla belli bir şablon ile oynatmaya kararlıysan, bir B planın, bir C planın yoksa niye varsın!.. Alfabedeki harf yetmez şu Galatasaray'a oynatacağın oyunlara. Z planın bile olur. Rijkaard kendisi karar versin; futbolu bilmiyor mu yoksa bizi ahmak mı sanıyor!.. 'Burası Türkiye, bu da Galatasaray; ben burada oyalanayım.' 'Türkiye' dediğin dünya üçüncüsü, 'Galatasaray' dediğin Avrupa Süper Kupa Şampiyonu, hem de Real Madrid'i yenmiş, UEFA Kupası şampiyonu... Biraz kendine gel!.. Senin çapın Türkiye'ye ve Galatasaray'a yetmiyor şu ana kadar!.. Onların çapı sana değil, senin çapın onlara yetmiyor. Daha ortaya bir şey koyamadın.