Milletin bir kupaya "Ya Rabbi şükür" diye razı olduğu bir dönemde iki kupa almak herkese nasip olmaz!.. Beşiktaş, Fenerbahçe'nin 26 yıllık hasretini çektiği Türkiye Kupası'nı alarak büyük bir iş başarmıştı. Ancak bu kupanın şampiyonluğa duyulan 6 yıllık özlemi dindirip dindiremeyeceği merak konusuydu. Siyah-beyazlıların son 1 aylık performansı gösterdi ki kupanın yeri ayrı, lig şampiyonluğunun yeri apayrı. Beşiktaş'ın dün Mustafa Denizli ile aldığı şampiyonluk; inanmanın ve bunu sahaya yansıtmanın en güzel örneği. Bana "Şampiyonluğun sırrı nedir?" diye sorsalar "Mustafa Denizli'nin krizleri bir lider edasıyla iyi yönetmesi" derim. Ardından, camianın şampiyonluk için kenetlenmesini gösteririm. Camia kenetlenmesiydi, yönetim yanlışlarından dönmeseydi, Denizli kriz anlarında soğukkanlılığını korumasaydı, muhteşem taraftar tam destek vermeseydi bugün bu yazıyı yazmıyor olurduk.
Beşiktaşlılık değeri... Çifte şampiyonluğa ulaşan herkesi başta başkan Yıldırım Demirören ve yönetimini, Denizli ve ekibini, futbolcuları, bütün personeli kutlarım. Hiç kuşkusuz bu şampiyonlukta herkesin az ya da çok alın teri var. Kimse bu şampiyonluk benim eserim diyerek diğerine haksızlık yapamaz. Büyük payı Denizli'ye vermekle birlikte takımdaki arkadaşlık ortamının sağlanmasında büyük pay sahibi olan Tayfur Havutçu'yu, Stefano Morene ve Zafer Öğer'i nasıl es geçebiliriz! Ya da sezon başında takımı çok iyi çalıştıran 6 maçta 14 puan ve bütün bilgilerini teslim ederek giden Ertuğrul Sağlam'ın hiç mi payı yok? Az ya da çok bu başarılar bir camianın ortak değeridir. Alkışı hak eden bir başka ortak değer de Mustafa Denizli ve Gökhan Zan'ın, oyuna girerken İbrahim Üzülmez'e kaptanlık pazubandını takmasıdır. Bu bir Beşiktaşlılık değeridir.