Final gecesinin en önemli anahtar sorusu şuydu: İnönü'de stressiz çıktığı lig maçında Beşiktaş'ı deviren sarı-lacivertli takım, 26 yıllık kupa özleminin ağırlığını kaldırabilecek mi? "Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı; 'O' kupayı beklediğimiz kadar..." diye açılan pankart F.Bahçeli taraftarların 26 yıllık özlemini, ruh halini en can alıcı şekilde ortaya koyuyordu. İnönü'de gergin olan, şampiyonluk stresi yaşayan taraf Beşiktaş'tı. Sonuç kendi evinde hüsran oldu. İzmir Atatürk Stadı'nda roller değişmişti. 26 yılın ağırlığı sarı-lacivertli oyuncuların üzerine bindi. Yük beklendiğinden daha ağırdı. Sadece bu ağırlığı omuzlarına yüklemiş F.Bahçe'yi darbe vuracak bir hamle ya da oyuncu gerekliydi. İlk darbeyi Yusuf vurdu. Sarstı ama yıkamadı. F.Bahçe bu golü stresi yaşamayan yabancıları sayesinde yıktı.
Bobo yıldızlaştı Deivid ve Güiza. Çünkü onların kitabında 26 yıl rakamı fazla bir şey ifade etmiyordu. Ama ne onların ne Alex'in çırpınışları sakin ve istekli Beşiktaş'ın futbolunu kesmeye yetecek seviyede değildi. Ancak en büyük darbe 30 metreden attığı bozukayla Bobo'dan geldi. Bu gol F.Bahçe'nin belini kırdı. Yetmedi bir gol daha attı, o da yetmedi bir de Holosko'ya asist yaptı. Tartışmasız maçın yıldızıydı. Dün gece sadece Bobo'yu değil. Mustafa Denizli, Tayfur Havutçu, Zafer Öğer'den, malzemeci Ünal Akkoyun'a kadar emeği geçen herkesi ve yöneticileri kutlamak gerek. Özellikle de futbolcuları... Finale yakışır bir maç oynadılar. Fair-play sınırlarında örnek bir derbiyi geride bıraktılar. Temiz bir galibiyetle kupayı kazandılar. Bu sonuç, kazanılan bir kupanın ötesinde F.Bahçe'yi yenmenin ve ligin rövanşını alma adına da büyük değer taşıyor. Beşiktaşlılar bugün çifte şampiyonluk naraları atmakta sonuna kadar haklılar.