Önceki gün UEFA finali oynandı. Bremen mızıkacıları ile Shakhtar karşı karşıya... Küçük bir test yaptım, etrafımdaki en az 10 kişiye sordum: "Shakhtar'dan kaç oyuncu biliyorsunuz?" Kocaman bir sıfır çektim. Ders 1: Başarı için ille de feneri sönmüş yıldız almaya gerek yok, birbirini tamamlayan takım kurmak daha önemli... "Peki hiç kimseyi bilmiyor musunuz?" diye ısrar ettim, tabii ki tek cevap aldım: "Lucescu!" Ders 2: 'Yıldız' diye tarif edilen şey ille de büyük paralar sayılan oyuncular olmayabilir, şu anki UEFA şampiyonunun tek yıldızı hocası... Sonra maça baktık, tek tek ya da ayrı ayrı tanıdık oyuncu bulmakta gerçekten zorlandık. Tek aşina olduğumuzu kaptanları Srna. Ders 3: İlle de yıldız ve tanınmış isim alacağım diye milyon euro'ları harcamak yöneticilik değil... Sonrasında daha da ilginç bir şey gördük, bu Srna aynı zamanda oyun kurucu... "Nasıl yani yahu?" dedim kendi kendime, "adam sağ çizgide oynuyor." Ders 4: Bu oyun kurucu denilen şahsiyet orta alanda kendine bahşedilmiş, tahtına kurulup iki adım öteye geçmeden oynayan kişi değil. Bütün sezon boyunca iki güzel gol, üç ara pası versin diye bir adama on milyonlarca euro yatırmak akıl karı hiç değil. Takımın santrforu sadece 22 yaşında. Bütün Bremen defansını perişan ettiği gibi o çelimsiz fiziğiyle sırtı dönük pivot oynamanın ince derslerini sergiledi... Lucescu'nun takımını izlerken fair-play ruhunu yücelten büyük centilmen Özhan Canaydın'ın Galatasaray ruhunu nasıl katlettiğini bir kez daha görmüş oldum... Son ders bir soru: Bunca yılın ardından onca isim gelip geçerken Galatasaray, Lucescu ile devam etseydi, bugün Saracoğlu'nda kupayı kaldıran renkler sarı-kırmızılı olabilir miydi? Zor soru zor...