Eğer her şey ilk 60 dakikadaki gibi gitse bugün binlerce Beşiktaşlı kalp krizinden hastaneye yatmış olurdu. Neydi o ilk bir saat? Oynayan Kocaelispor, seyreden Beşiktaş'tı. Ev sahibi takım erken bulduğu golün moraliyle Beşiktaş'ı bunalıma sokmuştu. Hücumu da Kocaeli yapıyor, savunmayı da en iyi biçimde onlar başarıyordu. Koskoca ilk yarıda, hatta ikinci yarının ilk çeyreğinde şampiyon adayı Beşiktaş'ın tek bir pozisyonu bile yoktu. Buna karşın Kocaelispor, attığının dışında Serdar Topraktepe ve Murat Hacıoğlu ile iki mutlak gol kaçırmıştı.
Yarım saatlik tayfun Ne olduysa, 60. dakikadan sonra oldu. Öyle bir Beşiktaş fırtınası esmeye başladı ki bu giderek 'tayfun'a dönüşmeye başladı. Beşiktaş sağdan-soldan geliyor, Bobo'yla, Sivok'la gol üstüne gol kaçırıyordu. Beşiktaşlıların umutlarının giderek azaldığı dakikalar ilerlerken bir penaltı takımı hayata döndürdü. Ardından o ana kadar patinaj yapan Ernst ile birlikte bütün Beşiktaş ayağa kalktı. Yusuf sazı yine aldı ve döktürmeye başladı. Holosko sağdan akıyor, İbrahim ve Yusuf sol tarafta Formula1 pilotları gibi hedefe doğru koşuyorlardı. Bu dayanılmaz baskı Kocaelispor'u çökertecekti. Nitekim, öyle de oldu... Rekor sayıdaki pozisyonlar o ana kadar saç baş yolduran Bobo ile Beşiktaş'ı öne geçirdi.
Değişiklikler doğru Beşiktaş adeta idam sehpasından dönmüştü. Sonrasında Delgado ile başlayan, Holosko ile devam eden ve Yusuf ile ağları bulan gol Beşiktaş'ı 'cehennem ateşi'nden, yeniden 'cennet yolu'na soktu. Mustafa Denizli'nin ilk yarıdaki Erkan tercihi tutmadı. Cisse'yi oynatması da bir başka yanlışıydı. Ama bunları düzeltip, ikinci yarıda Holosko ve Uğur'u sahaya sürmesi herşeyin rengini, biçimini değiştirip, Beşiktaş'ı düzlüğe çıkarmaya yetti. Sanırım Beşiktaş, sezon başından bu yana ölüm-kalım çizgisinde hiç böyle maç oynamamıştı. Bu galibiyet, arkasındakilerle puan farkını biraz daha açabilecek müthiş bir zafer oldu.