Hakem düdüğü çaldı, maç başladı. Hakem düdüğü çaldı, devre bitti. İki düdük arasında tam 45 dakika, iki takım top peşinde koştu. Ve bizler elimizde kâğıt-kalem bu 45 dakikadan bir şeyler görüp yazmak için maça boşuna bakıp durduk. Sormak isterim; bu takımın hali ne böyle? Evet, kaybedilen bir kupa maçı. O maçı kaybeden bizler değil, kendileri. İnsan bir evvelki maçın hatalarını unutturmak için çıkar, yapabileceğinin en iyisini vermeye çalışır. Ama asla bu şekildeki gibi, 45 dakika kötü bir oyunla taraftarının karşısına çıkmaz. Kaybedilen UEFA Kupası maçı ile dünyanın sonu gelmedi. Bakın tarih yazarı dediğiniz Galatasaray'ın tarihine ne maçlar kazanılıp, ne kaybedilmiştir. Evet hayat ediyor, ama devam eden hayat asla bu halde yürümez. Bu Lincoln'ün dünya umurunda değil. Devre arasında yedekler saha ortasında belki oynarız diye ısınırken, o eli cebinde yağmur altında onları seyredip saha içinde tur atıyordu. Çok merak ediyorum, bu adam Galatasaray'dan büyük mü? Kim bunun arkasında durup, onu koruyup bu hale getiriyor. Canı isterse oynuyor, istemezse oynamıyor. İster gidiyor, ister gitmiyor. Atın bu adamı gitsin bu takımdan da bu ülkeden de.
Yaz ama neyi? Galatasaray, Eskişehirspor'la öyle bir haftada oynuyor ki, rakipleri puan kaybetmiş, üçüncülük şansı var. Ama, nerede o güç? Nerede o eski takım? İşin bir başka acısı ise tribünlerin boşluğu. Belli ki taraftarlar Hamburg maçından dolayı takıma kırgın. Halbu ki hepsinin maça gelmesi ve takımı ayağa kaldırması gerekirdi. Stada gelenlere de koca bir bravo, hiç susmadan 90 dakika boyunca takımlarını desteklediler.
Ve gol geliyor İkinci yarı da birinci yarıdan bir gömlek daha iyiydi. Ancak 54. dakikada Bünyamin Gezer, Lazaroviç'i ikinci sarıdan kırmızı ile oyundan attı. Eskişehir 10 kişi kaldı. Ancak saldıran ve golü atan Eskişehir oldu. Youla'nın golü ile Eskişehir sahadan galip ayrılırken, yıkılan Galatasaray oldu: 0-1