Bazen şans kapıyı ummadık anda çalar. Bu hafta oynanan lig maçlarının hepsi Galatasaray'ın istediği gibi bitti. İş sadece Eskişehir karşılaşmasından alınacak 3 puana kaldı. Ancak ilk yarıda bu karşılaşma Eskişehir'de oynanmış gibi bir hava vardı. Akıllı ve ayağa oynayan takım Eskişehir'di. Sarı-kırmızılılar adeta sahada yoktu. Kendi yarı alanlarına mahkum bir futbol oynadılar. Ara sıra yaptıkları ataklarda da topu havadan kullanınca iki metrelik kaleci İvesa'ya teslim ettiler. Bülent hoca ne hikmetse ilk yarı boyunca futbolcularına yerden oynayın demedi. O da bizim gibi seyretti. Kendi sahanda oynuyorsun, Baros cezalı niye tek forvet? Ümit ilerde yalnız kaldı. İlk yarı boyunca bir şey yapamadı. Çabaları da boşa gitti. Bence Nonda ile birlikte oynamalıydı. Rakip de o zaman bu kadar rahat çıkamazdı. Skibbe'yi bu yüzden çok eleştirdik ama bazen gelen gideni aratır derler ya aynen öyle oldu. Alman hocaya, korkak demekten yorulmuştuk. Bülent hocanın, Lincoln'ü oynatmamasını eleştirmiyorum. Karar onun. Ancak bu futbolcuyu kazanmak, kaybetmekten daha iyi olmaz mı? Onu da zaman gösterecek.
Beklentiler de kayboldu İlk yarıyı oynadığı bu kötü futbolla ucuz atlatan Galatasaray ikinci yarıya daha canlı başladı. 55. dakikada Nadareviç kırmızı kartla oyun dışı kalınca işler biraz daha kolaylaştı diye düşünmeye başladık ama golü atan 10 kişi oynayan Eskişehirspor oldu. Hatta 9 kişi diyelim çünkü gol atıldığında Engin kenarda tedavi görüyordu. Yedikleri bu golden sonra şuursuzca baskı vardı ama gol atacak halleri yoktu. Bu mağlubiyetle kaybedilen sadece 3 puan değil, beklentiler de kayboldu. Bundan sonra bana göre şampiyonluk uçup gitti. Artık önümüzdeki sezonun hazırlığını şimdiden yapmaya başlamalılar. Her şey ortada. Bu takımdan kimler gidecek, Bülent hoca ile seneye devam edilirse ne olur? Bunları yönetim düşünecek ve çare bulacak.