Ara transferde gelen futbolcuyu uçaktan alıp maça çıkarabilmelisin derler... Bu, teknik direktör için de böyledir. Sıfırdan, bazen de eksilerden aldığı takımı artıya geçirmesi beklenir. Nitekim hemen her teknik adam, gelir gelmez takımı şaha kaldırır. Galatasaray'da da bu süreç yaşanıyor. Doğru zamanda, olabilecek en isabetli seçimlerden biri yapıldı. Ve Bülent Korkmaz'ın gelmesi, takımda çoğunluğu oluşturan küskünleri ayağa kaldırdı, bu kıpırdanış da Galatasaray'ı ayağa kaldırdı. Bu silkinişte değişimin itici gücünün ve şansın da etkisi vardı ama Bülent hocanın kazanımları da gözardı edilemezdi. Bordeaux ve Konyaspor maçlarına bakın, bu iki galibiyette de iki ismin damgasını göreceksiniz: Arda Turan ve Sabri Sarıoğlu. Ki o iki isim, başkan Adnan Polat'tan kamuoyu önünde "Kaptanlık beklentisi içine girip demeç vermek de neymiş" diye azar işiten ve o günden sonra moral olarak inişe geçen isimlerdi. Bülent Korkmaz önce Türkleri kazandı. Arda'yı kazandı, Sabri'yi kazandı... Yabancıların da saygısını kazandı... Emre Aşık'ı sakat sakat 75 dakika oynatacak, Lincoln'ü takımın en çok koşan futbolcusu yapacak, oynayacağı zemini kendi belirleyen Baros'u kötü bir sahaya hem de sakat sakat çıkaracak otoriteyi kurdu. Korkmaz'ın Konyaspor maçı sonrası, "Başarı istiyorsak özveri olacak, fedakârlık olacak. Biraz acı çekeceksin. Zaten takım böyle olur" sözleri değişimin işareti. Bir maç için çime çıkmakla aya ayak basmayı eş tutan şımarıklığın sonu geldi yani. Bülent hocaya uzaylı değil dünyalı lazımdı, çakma uzaylılar da Konya'daki ay yüzeyine benzeyen zeminde dünya gerçeklerine döndüler.